PODCAST

27 Haziran 2014 Cuma

Itırlı Bahçe - Şeyh Muhammed El Nefzavi



Kitap İslam aleminin kamasutra'sı (bizde bahname derler) olarak bilinir. Tunus Sultanı'nın veziri sipariş etmiş, Şeyh El Nefzavi yazmış. 14. yüzyıl. Fransızlar kendi dillerine 1850'de çevirmiş, biz de sonra sonra Fransızca'dan dilimize çevirmişiz. 20 yıl öncesine kadar yasaklıydı (sevişmeyi sizden öğrenecek değiliz), aklıbaşında birkaç kişi yasağın kalkmasına ön ayak oldu. Müstehcen kitapların gözde olduğu son on yılda da birçok farklı yayınevi tarafından basıldı. Gelelim kitaba;



Konu hakkındaki en popüler eserler Hint dünyasından olunca, kitabı ister istemez kamasutralarla kıyaslamak şart oluyor. Itırlı Bahçe kamasutra kadar teknik bir kitap eğil bir kere. Kabaca tasvirler var. Üslup olarak da çok farklı. Kamasutralarda işi bir bilim gibi ele alınır, oysa Nefzavi daha çok gençlere öğüt vermek için yazmıştır sanki. Keykavus'un Kabusname'sini andırır bu haliyle. Hatırlatayım, orada da şunun gibi nasihatler vardı:

"Yaz olunca avratlara, kışın oğlanlara meylet ki, vücutça sağlam olasın. zira oğlan teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir araya gelirse vücudu bozar. Avrat teni ise soğuktur, kışın iki soğuk, vücudu kurutur…" 

“Kafa şarapla dumanlı olursa ne cima ettiğin bilir kişi ve ne cimanın lezzetin. Amma çok çaresiz olunca bari mahmur cima etmek yeğdir ki sefasından haberdar ola. Ol dahi arada sırada gerek. Bulduğunca kişi bunamamak gerek. Yani ele girdiğince iş buyurmuş dememek gerek. Zira ki her ele girdiğince cima etmek hayvanlar işidir. Evvel baharda gayet hoştur cima etmek ve her tabiata muvafıktır. Zira ki evvel baharın tabiatı mutedildir.” 

Nefzavi nasihat verirken, kadını hep doymak bilmez bir şey olarak tasvir eder. Onun bu şevheti, açlığı dizginlenmesi gereken bir şeydir. Onu dizginlemeye çalışırken heves ve hevanın kölesi olmamalısın. Bu algı şimdilerde biraz kırılsa da hala devam ediyor. 1950'lerde bu algı öyle güçlü ki  dönemin gazete haberleri, denetlenemeyen tutku ve duyguların getirecekleri felaketleri haberleştirerek, kentli orta sınıf aileye rehber olma, onu terbiye etme amacı taşır. Serpil Sancar, Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti'nde "Aile ile Türkiye'yi, mahalle ile ahlakı, Batı ile Beyoğlu'nu özdeşleştirerek yozlaşmış, tehlikeli ve anormal yaşam biçimlerine karşı gençliğe ve halka rehber olmayı amaçlayan bir sürü dergi çıkmıştır. Seksoloji Mecmuası bunlardan biridir. Bu kuşak için, hazlar ve arzuların karşısında milli menfaatler vardır, kendileri bu arzular karşısında hem kendi nefisleriyle ve hem de mücadele vermeyip hazlar dünyasında kendini kaybedenlerle, yozlaşanlarla mücadele ederler. Cinsellik ise hem yozlaşmanın hem de gayri medeniliğin merkezinde yer alır. Kadınlar ve gençlerin denetlenemez cinsellikleri en çok sorunlaştırılan meselelerden birisidir. Kadınların lüks ve sefahat düşkünlüğü, ailenin çözülmesine neden olmaktadır. Aslında gençlerin, kadınların, Batı kültürünün, lüks tüketimin simgelediği şey cinsellik ve hazlar dünyası gibi görünmektedir. Aileyi tehdit eden bu hazlar ve cinsellik dünyasıdır." diye yazar. Nefzavi için o zaman düşman bir Batı yoktur tabii ama cinselliği ele alış biçimi çok farklı değildir. 

Uzatmayalım, kitaptan ilgi çekici birkaç parça iliştirelim. Önce bazı pozisyonlar:
"• Dok el ovted (Çivileme): Kadın bacakları ile erkeğin belini sarar sıkıca, arkasını bir yere dayayıp kolları ile erkeğin boynuna sarılır.
• Nik el haddadi (Demirci biçimi): Kadın, kalçalarının altına bir yastık koyarak sırtüstü uzanır ve dizlerini göğsüne çeker.
Haşu en nikanuk (Devekuşu kuyruğu): Kadın sırtüstü yatağa uzanır, erkek onun önünde diz çöker ve sadece başı ve omuzları yatağa değecek şekilde bacaklarını kaldırır kadının; duhulden sonra bacakları ile boynunu kavramış olan kadının kalçalarını kavrayarak aşağı yukarı oynatır." 

"Sakız ağacının meyvelerini ezip, bal ve zeytinyağı ile iyice karıştırdıktan sonra sabahları yataktan kalkar kalkmaz kullanın. Devenin hörgücünde bulunan yağı alıp sevişmeye başlamadan o yağı sürünce faydasını görecek, kadınların da hoşlanacağını öğreneceksiniz. Yeşil bezelye, soğanla iyice kaynatılır, tarçın, zencefil ve kakule tozu serpilerek dövülür. Böylece sevişme gücünü çoğaltacak başka bir ilaç daha elde edilir."

Bir de hiç unutamam, vajinayı tarif ederken, deve toynağının çöl kumlarında bıraktığı ize benzetir. Daha iyi bir tasvir olamaz herhalde. Evvelce söylediğim gibi farklı farklı yayınevleri bastı, bulmak oldukça kolay. Bende Söz Yayınları'ndan çıkanı var. Kapağındaki kadın neden hareket çekiyor derseniz, o bereketin, şehvetin, doğurganlığın sembolüdür derim. Bizde 'nah' veya 'meh' derler ama ecnebiler 'mano fica' der. Eski Yunan'da bir kadının üreme organını göstermesi büyüyü bozar diye inanırlar. Bu nedenle de onun imajı ya da sembolü olan bir tılsım taşınır. Organların teşhiri özellikle doluya, kötü havaya, denizdeki fırtınalara karşı etkilidir güya. Tılsımlar da gerçek dişi organı göstermek yerine bu ‘mano fica’ işaretiyle ve genelde incir şekliyle ifade edilir (Reklamını yapmak gibi olmasın ama daha fazlasını Türkiye'nin Ağaçları Sözlüğü'mün birinci cildinde bulabilirsiniz.) Kapağın sol atr tarafındaki pos bıyıklı da Sir Richard Francis Burton'dur. Bu metni keşfedip, Batı'ya kazandıran O'dur. İnsanlığın tanıyıp tanıyabileceği en ilginç, çalışkan, zeki, sıradışı, renkli adamdır bana kalırsa. Bir ara hayat hikayesini okumanızı tavsiye ederim.

Lafı uzatmayım, kitap meraklısına iyi gelecektir. Konuya özel bir ilginiz yoksa kabaca göz gezdirmek doyurur. Size daha fazlasını istetecek kadar iştah açıcı değil.