PODCAST

17 Eylül 2014 Çarşamba

Şengül Hamamı - Engin Ardıç



Galatasaray Liseli. Boğaziçi Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi ve "geçmişine ve halkına olan borcunu ödeyebilmek amacıyla, adam olmadı, gazeteci oldu". 90’ların başı kariyerinin zirvesiydi. Köşe yazılarının okunduğu yıllar. O zamanlar Playmen’de bile yazıyor. O sayıları bulabilirseniz kıymetini bilin derim. Hiçbir zaman herkesin sevgilisi olmadı. Sivri dilli, hırçın ve patavatsız bir adam. Bir zamanlar Star’da çıkar, günün önemli olaylarını yorumlardı. Sivas Katliamı’nda Aziz Nesin’i suçlu bulduğunu söylemişti. Haklı olduğu davayı bile birilerine saldırarak savunmaya çalışması peşinde kimseyi bırakmadı. Şimdi ardına düşenler, ömrü hayatında tek kitap okumamış avamın oluşturduğu yığındır. “Olaya bir de şuradan bakalım” demeye getirip, hep zalimle empati yapan bir herif. Yine de kibrinden yanına yaklaşılamayan, sözümona duyarlı, aydın güruhuna yeğlerim. Daha cesur, tutarlı ve içten bulurum.

Şengül Hamamı hafif siyahi ama bolca mizahi bir kitap. Argoyu bu kadar iyi kullanan, ona bu kadar hakim olan pek az yazar kaldı. Benzersiz ve kusursuz bir üslup. Bulmak biraz zor. Cep Kitapları’ndan çıkmış.

“Adıyla sanıyla bildiğiniz fortçuluk canım! Nereden geliyordu? Ford marka otobüslerden herhalde. (Sonra Jak Deleon biraderimiz açıkladı, ‘frotter’ fiilinden gelirmiş meğer, Frenkçede ‘sürtmek’ anlamına...)

“Orospu terliği tabir edilen terlikler vardır. Lamedir. Üzerinde kocaman çiçek demeti bile yer alır. Bu ayaklar dost tutulur, makarnası bulguru aydan aya satın alınıp arabanın arkasına atılıp götürülür, ayaklar evden pek çıkarılıp gün gösterilmez. Ayaktan yukarı çıkıldıkça saltanatlı kalçalar, değirmen göbekler, ferah göğüsler, kalın gerdanlar başgösterir.”

“Bir kadın, bir erkek vardı, son derece doğal, son derece normal dedikleri yolla yordamla sevişiyorlardı, ve de... İşin içinde duygu vardı efendiler! Ya akıl almaz ustalıkla oynuyorlardı, ya da gerçekten birbirlerini seviyor olsalar gerektir, beş dakika sürdü, yalnızca beş dakika, elimiz ayağımız birbirine dolandı, yüreğimiz küt küt atar oldu... Çünkü düzüşmüyorlar, sevişiyorlardı! Amenna.”
“Limon dergisinin amansız fırlamalarından Gani Müjde, birkaç sayı öncesinden soruyor, başlık, “Bu Ne Abi?” Bir okuru üşenmemiş, ona taa Alamanya’lardan bir resim kesip göndermiş, Gani de, uzay gemisi değil, yoğurt mikseri desen hiç değil, bilen varsa söylesin, bu ne abi diyor. Ben sana söyleyeyim abi. Kesit, Erich von Daniken’in kitaplarında görmeye alıştığımız türden, eski çağlarda dünyamıza inmiş uzay uygarlıklarının gemilerinin turbo jet bilmemne yakıt tanklarıyla bağlantılı patlama odalarını falan andırmıyor değil, öte yandan Nişantaşı-Topağacı taraflarının kaçakçı dükkanlarında sarılan ama kimsenin cebinde para olmadığı için alamadığı Moulinex yok fişmekan marka, ananas suyuyla alafortanfonik Patagonya’nın falanca ağacının meyvesinden yapılma içkiyi usturubuyla karıştırma aygıtı havası da var... Kıçında iki adet tombul elektrik pili yuvası, dibinde control sleeve, pil uçları power linkage olarak belirtilmiş de, buradan motor coil bağlantılı center plate’e geçiliyor, üzeri lifelike latex skin kaplı, aracın ortasında uskur şaftı gibi bir çubuk, drive shaft and twister cam chamber deniyor buna, ulan bu namussuz aletin şanzımanı diferansiyeli bile var! Transmission gear chamber vites kutusu mu? Bu bölümün çevresi sivri sivri diken gibi bir şeylerle kaplı, lower probes daha ince bir bölüm, thruster and twister rod adıyla uzanıyor buradan, ucunda da vibrating penile probe... Peki şimdi bu ne abi hakkaten? Hani Bektaşi “yiyen bilir” demiş ya, işte o cinsten!...”