PODCAST

12 Ocak 2017 Perşembe

Sovyet Mutfak Sanatı - Anya von Bremzen




Anya von Bremzen 1963, SSCB. 11 yaşına kadar Moskova'da yaşamış, daha sonra annesiyle beraber Amerika'ya göç etmiş. Müzik eğitimi almasına rağmen yazarlığıyla nam salmış. Üç kez James Beard ödülüne (mutfak sanatının Oscar'ı denebilir) layık görülmüş.



Bu kitabı kendi kütüphanemde 'yemek kitapları' kısmına koymadım. Bana kalırsa anı/biyografi kısmında olmalı. Anya'nın yemekleri, Proust'un madleni gibi biraz. Halası Proust'a ıhlamura batırdığı bir madlen ikram eder ve Proust'un hatırlayışlarının tetiği çekilir adeta. Yedi ciltlik koca kitap, bir parça madlenden filizlenir. Anya da doğduğu topraklardan ayrı büyürken, annesinin onun için hazırladığı yemekleri tattıkça çağırır çocukluğunu ve anılarını. Kitabın kronolojik bir akışı var. 1920'lerden bugüne kadar ulaşıyor. SSCB'nin devlet karakterini, yarattığı tek adamları, milletlerinin ortak psikolojisini ve gündelik hayatlarını son derece duru ve canlı anlatıyor. Belki bu yazdığıma itiraz edenler olur; 11 yaşında göç etmiş birinin vatanı ve hemşehrileriyle ilgili anıları nasıl taze kalabilir ki? İnsan, onu besleyen cevherden uzak kaldığında, o cevherden bir parçayı içinde yaşatır. Proust'un Combray'ı, Seferis'in Urla'sı, Gombrowicz'in Polonya'sı kadar canlı bir SSCB yaşıyor Anya'da. Şimdiye kadar sahip çıkılmamış, şimdilerdeyse pornografik bir hal alan mutfak, yemek ve ona dair kültür, bu kitapta ölçülü bir yer tutuyor. Beraberinde de herkesinki gibi bir yaşam öyküsü var fakat oldukça çeşnili bir anlatım.  Kitabın bitişinde de kitapta zikredilen Sovyet yemeklerinden bazılarının tarifleri yer alıyor.

Anı kitaplarına düşkünümdür. Bulduğum her hayat hikayesini okumaya çalışırım. Bu öğretici, eğitici, ilham verici bir anı kitabı. Bulması da kolay. Tavsiye ederim.


"Bir günden diğerine ne olacağını kestiremiyorduk; akşam vakti bozulmuş lahana turşusuyla mı karşılaşacağımızı ya da kan isteyen milliyetçi bir klanın vıcık vıcık acıma yüklü bir ziyafetiyle mi ağırlanacağımızı bilemediğimiz gibi. Dünyanın dikişleri sökülüyordu. Kendimizi çaresiz, şaşkın hissediyorduk, bizim tekerlekli sardalya konservesi tarihin santrifüjüne kapılmıştı. Ve bizim kardeş cumhuriyetlerin yemekleri bana ne kadar farklı geliyordu. Çocukluğumun geçtiği cafcaflı yemişlerin tarif kartı koleksiyonlarından hayran olduğum yemekler şimdi bir dostluk büfesi değil de, glasnostun taze taze kaynattığı içerlemelerden oluşan bir cadı iksirini çağrıştırıyordu zihnimde. Sovyet kardeşliğindeki her aile kendince mutsuzdu. Her durakta küçük bir ulusun geçmiş trajedisinin belli bir lezzetini, imparatorluğu içine çeken çatışmaların tarihi köklerini ortaya çıkardık. Ödüllü yemek kitabının yazarı olan ben, mutfak birliğimize dair ne kadar az şey biliyordum."



"Sıkıntı... ayık olmanın pençesi demekti."