Galatasaray Liseli. Boğaziçi Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni
bitirdi ve "geçmişine ve halkına
olan borcunu ödeyebilmek amacıyla, adam olmadı, gazeteci oldu". 90’ların
başı kariyerinin zirvesiydi. Köşe yazılarının okunduğu yıllar. O zamanlar Playmen’de bile yazıyor. O sayıları
bulabilirseniz kıymetini bilin derim. Hiçbir zaman herkesin sevgilisi olmadı.
Sivri dilli, hırçın ve patavatsız bir adam. Bir zamanlar Star’da çıkar, günün önemli olaylarını yorumlardı. Sivas Katliamı’nda Aziz Nesin’i suçlu bulduğunu söylemişti. Haklı olduğu davayı bile
birilerine saldırarak savunmaya çalışması peşinde kimseyi bırakmadı. Şimdi
ardına düşenler, ömrü hayatında tek kitap okumamış avamın oluşturduğu yığındır.
“Olaya bir de şuradan bakalım” demeye
getirip, hep zalimle empati yapan bir herif. Yine de
kibrinden yanına yaklaşılamayan, sözümona duyarlı, aydın güruhuna yeğlerim.
Daha cesur, tutarlı ve içten bulurum.
Şengül Hamamı hafif siyahi ama bolca mizahi bir kitap. Argoyu bu
kadar iyi kullanan, ona bu kadar hakim olan pek az yazar kaldı. Benzersiz ve
kusursuz bir üslup. Bulmak biraz zor. Cep
Kitapları’ndan çıkmış.
“Adıyla sanıyla bildiğiniz fortçuluk canım! Nereden geliyordu? Ford
marka otobüslerden herhalde. (Sonra Jak Deleon biraderimiz açıkladı, ‘frotter’
fiilinden gelirmiş meğer, Frenkçede ‘sürtmek’ anlamına...)
“Orospu terliği tabir edilen terlikler vardır. Lamedir. Üzerinde
kocaman çiçek demeti bile yer alır. Bu ayaklar dost tutulur, makarnası bulguru
aydan aya satın alınıp arabanın arkasına atılıp götürülür, ayaklar evden pek
çıkarılıp gün gösterilmez. Ayaktan yukarı çıkıldıkça saltanatlı kalçalar,
değirmen göbekler, ferah göğüsler, kalın gerdanlar başgösterir.”
“Bir kadın, bir erkek vardı, son derece doğal, son derece normal
dedikleri yolla yordamla sevişiyorlardı, ve de... İşin içinde duygu vardı
efendiler! Ya akıl almaz ustalıkla oynuyorlardı, ya da gerçekten birbirlerini
seviyor olsalar gerektir, beş dakika sürdü, yalnızca beş dakika, elimiz
ayağımız birbirine dolandı, yüreğimiz küt küt atar oldu... Çünkü düzüşmüyorlar,
sevişiyorlardı! Amenna.”
“Limon dergisinin amansız fırlamalarından Gani Müjde, birkaç sayı
öncesinden soruyor, başlık, “Bu Ne Abi?” Bir okuru üşenmemiş, ona taa Alamanya’lardan
bir resim kesip göndermiş, Gani de, uzay gemisi değil, yoğurt mikseri desen hiç
değil, bilen varsa söylesin, bu ne abi diyor. Ben sana söyleyeyim abi. Kesit,
Erich von Daniken’in kitaplarında görmeye alıştığımız türden, eski çağlarda
dünyamıza inmiş uzay uygarlıklarının gemilerinin turbo jet bilmemne yakıt
tanklarıyla bağlantılı patlama odalarını falan andırmıyor değil, öte yandan
Nişantaşı-Topağacı taraflarının kaçakçı dükkanlarında sarılan ama kimsenin
cebinde para olmadığı için alamadığı Moulinex yok fişmekan marka, ananas
suyuyla alafortanfonik Patagonya’nın falanca ağacının meyvesinden yapılma
içkiyi usturubuyla karıştırma aygıtı havası da var... Kıçında iki adet tombul
elektrik pili yuvası, dibinde control sleeve, pil uçları power linkage olarak
belirtilmiş de, buradan motor coil bağlantılı center plate’e geçiliyor, üzeri
lifelike latex skin kaplı, aracın ortasında uskur şaftı gibi bir çubuk, drive
shaft and twister cam chamber deniyor buna, ulan bu namussuz aletin şanzımanı
diferansiyeli bile var! Transmission gear chamber vites kutusu mu? Bu bölümün
çevresi sivri sivri diken gibi bir şeylerle kaplı, lower probes daha ince bir
bölüm, thruster and twister rod adıyla uzanıyor buradan, ucunda da vibrating
penile probe... Peki şimdi bu ne abi hakkaten? Hani Bektaşi “yiyen bilir” demiş
ya, işte o cinsten!...”