PODCAST

29 Eylül 2014 Pazartesi

Avrupa Güneşinin Doğduğu Yere Yolculuk (İstanbul ve Anadolu'da Batılı Gezginler) - Enis Batur



Hazırlayanın Enis Batur olduğu bir kitap her dönem için ve herkes için nimettir. Yazarlığı kadar belki yazarlığından da fazla okurluğuyla kıymet kazanmış biri. Başlıktan da anlaşılacağı üzere kitap, Batılı gezginlerin Anadolu ve İstanbul seyahatlerinin seçkisi. Jan Potocki, Flaubert, Nerval, Le Corbusier, Michel Butor gibi afili isimler bu seçkideki isimlerden bazıları.


Kitabın içindeki illüstrasyon, resim ve gravürler çok yerinde ve abartısız. Derlenen metinler Enis Batur’un imbiğinden geçmiş, can alıcı şeyler. Doğa ve şehirler kadar halk ve kültürünü de tasvir eden yazılar. Bu topraklarda rastlamanın zor olduğu saygı, hoşgörü ve letafetin; bundan ikiyüz sene evvel memleketimizin bayrağı olduğunu okumak üzücü ve şaşırtıcı. Kitap Turkcell’den çıktı, bulması biraz zor. Sahafları dolaşmak gerek. Zahmete değer.

“Sonunda İstanbul Limanına vardık. Burada kalemimi bırakıyorum. Çünkü bu manzara bütün tanımların üzerinde. İmgenizde canlandırın, abartın, gezginlere başvurun, gerçeğin her zaman altında kalacaksınız.”  Jan Potocki

“Ramazan başlamak üzereydi; ona oruç tutup tutmayacağını sorduk. –Ramazan gelince içeri girmesin diye evimin kapılarını ve pencerelerini kapatıyorum, dedi.- Biraz gavur Marchand’a biraz da daha katı Müslümanlara şakalar yapıyordu, onlar da bu şakaları oldukça iyi karşılıyor gibi görünüyorlardı. Bizim ona ikram ettiğimiz romu içmekte hiçbir zaman duraksamadı. Yol arkadaşım ona Muhammed’i ne kadar üzdüğünü göstermeye çalışsa da aldırmıyor, kendisinin aldırmadığını, Peygamberin de buna aldırmayacağını anlatan hareketler yapıyor, bardağın dibinde hiçbir şey bırakmamak dışında bir kaygısı olmadığını gösteriyordu. Büyük ya da küçük ayrıntılarda, Konstantinopolis’in bozulmuşluğunda olduğu gibi Ahmet’in Rabelais’yi andıran dinsizliğinde de Türkiye’deki büyük çeşitlilik hissediliyor: Müslümanlık ve Türkler bir arada yaşıyor.” Ampere


“Bu insanlar Rumdu, yani Hristiyandı; ama bu topluluğu oluşturanlar Türkçeden başka bir dili çok az konuşabiliyorlardı... Asya Rumları kendi dilini konuşmak istediklerinde kulağı tırmalayan sözcükler kullanıyorlardı. Modern İyon lehçesi denen şeyin, emin olun, Heredot’un dilinin inceliğiyle hiçbir ilgisi yok.” Ampere