PODCAST

15 Eylül 2014 Pazartesi

Hay bin Yakzan - İbn Sina / İbn Tufeyl



İslam’da alegorik anlatım Hristiyanlığa kıyasla pek revaçta sayılmaz. 11. yüzyılda yaşayan İbn Sina, Huneyn bin İshak’ın 9. yüzyılda Yunanca’dan çevirdiği Salaman ve Absal öyküsünden (bu öykü uzun zaman kimsenin dikkati çekmez) pek etkilenir. Benzerini yazmaya koyulur ve Hay bin Yakzan (Diri oğlu uyanık) ortaya çıkar.

İbn Sina’nın yazdıkları da şüphesiz ondan sonrakileri etkiler. Bu alegorik anlatım bir gelenek haline gelir, öyküler yazılır. İbn Tufeyl’in Hay bin Yakzan’ı üne kavuşanlardan. Anlatım tekniği dışında iki öykü arasında bir benzerlik yok. İbn Tufeyl’in öyküsünde üç soruya cevap aranır:

1- İnsan kendi başına, hiçbir eğitim ve öğretim görmeksizin, doğayı inceleyerek düşünme yoluyla ‘insan-ı kâmil’ aşamasına ulaşabilir, başka bir deyişle insanî nefs, faal akılla birleşebilir mi?

2- Gözlem, deney ve düşünme yoluyla elde edilen bilgiler vahiy yoluyla  gelen bilgilerle çelişir mi? Yani felsefe ile din arasında tam bir uygunluk var mıdır?

3- Mutlak bilgilere ulaşmak bütün insanların üstesinden gelebileceği bir şey midir? Yüce gerçekliklere ulaşmak bireysel bir olay mıdır?

18. yüzyılda Latince ve İngilizce’ye tercüme edilecek kadar namı yayılır. Bir ada hikayesidir. Belki Daniel Defoe’nin beslendiği öykülerdendir. Çok sürükleyici olduğunu söylemek zor ama sıkmadığını söyleyebilirim. Günümüz için modası geçmiş bir konu, üslup ve akıl yürütme yöntemi. Fakat İslam’ın günümüze kadarki yolculuğunu tanımak, beslendiği kökleri öğrenmek hevesinde olanlar için okunması elzem.

Etkileşim, İnsan Yayınları ve YKY yayınladı. Bende YKY baskısı var fakat okuduğum kadarıyla işin ehli olanlar İnsan Yayınları’ndan çıkanı daha matah buluyorlar. Bulmak çok zor değil.