PODCAST

10 Eylül 2014 Çarşamba

Hayali Cemaatler - Benedict Anderson



Benedict Anderson, Cornell Üniversitesi Asya Araştırmaları Bölümü profesörüdür.Milliyetçiliğin doğuşuna Fransız İhtilali’ni kaynak göstermeyen ilk kişilerden. Sırf bu yüzden bile dikkate değer. Üstüne üstlük iyi bir yazar. Çoğu araştırmacı sıkıcı, soğuk bir dille yazıyorken bu, okuyucu için bir şans.

Hayali Cemaatler milliyetçiliğin kökenleri ve yayılmasını konu ediniyor. Kitaba o kadar çok atıfta bulunulmuş ki; başlığında ulus, ulusal, ulusalcılık, milliyetçilik geçen bir makalenin kaynakçası bu kitapsız düşünülemez. Kitabın çok kabaca özü şudur:  Milliyetçilik icra eden ve milletine inanan herkes aslında insan olarak taşımadığı ve özünde asla var olmamış, lakin tıpkı bir lego misali üst üste konarak inşa edilmiş ‘özcü bir kimliğin’ bir parçası olmaya çalışır. Metis Yayınları’ndan çıktı, bulmak hayli kolay. Kapak resmi manidar. Merkezde Mustafa Kemal, etrafında silah arkadaşlarının fotoğrafları, altta da Osmanlıca “Kurtardın vatanı, oh, Mustafa Kemal” yazıyor. Fragmanla bitirelim:

“Milliyetçilik modern kalkınma tarihinin patolojisidir; tıpkı bireylerdeki nevroz gibi o da kaçınılmazdır.”

“Budizm, Hristiyanlık ve İslam’ın düzinelerce farklı toplumsal oluşumda, binlerce yıl şaşırtıcı bir şekilde varlık sürdürebilmesi; insanoğlunun büyük ıstıraplarına –hastalığa, sakatlığa, keder, yaşlılık ve ölüme- gösterdiği hayali tepkinin başarısının bir kanıtıdır. Niçin kör doğdum? Niçin en iyi arkadaşım felç geçirdi? Niçin kızım zeka özürlü? Büyük dinler bunları açıklamayı deniyor. Marksizm de dahil olmak üzere bütün evrimci/ilerlemeci düşünce tarzlarının en büyük zaafı, bu tür soruları sabırsız bir sessizlikle geçiştirmeleridir.”

“20 yıl sonra Avrupa’nın her yerinde büyük basım işletmeleri faaliyet gösteriyordu. Özel bir anlamda da olsa kitap, modern tarzda kitlesel ölçekte üretilen ilk sanayi ürünüydü. Özel anlamla neyi kastettiğim, kitapla, sanayileşmenin tuğla, şeker ve dokuma gibi diğer ilk ürünleriyle karşılaştırıldığında ortaya çıkabilir. Çünkü bu diğer ürünler matematiksel miktarlarla (kilo, adet ya da parçalarla) ölçülür. Bir kilo şeker, kullanışlı bir nicelikten ibarettir, kendi içinde bir nesne değildir. Oysa kitap, ayrık, kendi içine kapalı bir nesnenin aynen büyük bir ölçekte yeniden üretilmesidir – bu yönüyle çağımızın dayanıklı tüketim mallarının habercisidir. Bir kilo şeker, diğerine karışır; her kitabın münzevi bir kendine yeterliliği vardır. (Kitlesel ölçekte üretilmiş malların kişisel koleksiyonları olan kütüphanelerin, Paris gibi şehir merkezlerinde daha 16. Yüzyılda tanıdık kurumlarda biri haline gelmeleri, bu yüzden şaşırtıcı değil.)

Bu açıdan bakıldığında gazete kitabın ‘aşırı ucu’dur; devasa ölçekte satılan ama popülerliği uçucu bir kitap. Bir günlük best-seller’lar diyebilir miyiz?”