PODCAST

10 Eylül 2014 Çarşamba

Kırmızı Kahverengi Defter - Nilgün Marmara



Nilgün Marmara, Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde okudu, Sylvia Plath üzerine incelemeler yaptı, çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı. 1987’de 29 yaşındayken intihar etti. Cemal Süreya ölümünün ardından onun için "Bu dünyayı başka bir dünyanın bekleme odası gibi görüyordu" demişti. Hayatının kuru anlatımı böyle. Günlüğü intiharından sonra yayınlandı: Kırmızı Kahverengi Defter.


Yayıncı şöyle bir not düşmüş: “Nilgün Marmara'nın günlüklerinde yer alan, okuduğu kitaplardan yaptığı alıntılar ve mektup taslakları dışında, her satır, her harf, elinizdeki kitaptadır. Üzerlerinde, düzeltme dahil, en küçük bir redaksiyon müdahalesi yapılmamış; defterlerde nasıl yazılmışsa, -günlükler, insanların "çalakalem" iç dökmeleridir, yayına hazırlanan metinler değil. Doğal olarak, harf hataları, tümce düşüklükleri görülebilir. kitaplaştırırken, bunları olduğu gibi bırakmayı yeğledik.”

İntihar eden yazarların günlükleri daha çok ilgi çekiyor, bu bir gerçek. Nilgün Marmara da diğerleri gibi bu ilgiden nasibini öldükten sonra aldı. Kimin olursa olsun bütün günlüklere merakım olduğundan okudum kitabı. Beni çok etkilediğini söyleyemem. Olmazsa olmaz bir kitap olarak görmüyorum fakat hakkını vermem gereken öyle cümleler var ki (tek tük de olsa) uzun süre aklımdan çıkmadı. Telos yayınladı. Bulmak hayli zor. Aklımdan çıkmayan cümlelerle bitireyim:

“Doğmuş olmak bir referans mektubunu nereye ve kime götüreceğimizi bilememektir.”

“Ben benim, sen de Tanrı, diyeceksin [...] Ben olmayan her şey Tanrı olabilir ve ben bir başkasıyla karıştırılırsa, özdeşlik kurulursa Tanrı ikiye bölünmüş demektir.”

“Varlık, bir kıpırtının başlangıcıyla bitişi arasındaki an...”

“Belki de sonsuza dek hoş görünmeye çalışanların nefreti daha derindir.”