PODCAST

10 Ekim 2014 Cuma

Acemi Eğitimi - Can Kozanoğlu



Can Kozanoğlu. Sosyolog, gazeteci. Robertli. Sonra da Boğaziçi’ne devam etmiş. Fiyakası sağlam. Gazetecilik de yapıyor. Renkli bir adam. Tükenmeyen bir merak, gemlenmemiş yaşama aşkıyla dolu. Yazdığı her kitap nefis. Hepsi de üslup sahibi, sıradışı. Acemi Eğitimi ise beyefendinin hatıratı. Hikaye kitabı da denebilir.

İçindeki her hikayeden bir film çıkarmak mümkün. Hepsi cümbüşlü, ters köşeye yatıran öyküler. Hakikaten ‘sirk’ gibi bir kitap. Okuyan herkesin merak ettiği sorunun cevabı (“Bunlar gerçek mi”?) “evet” olacak. Ne kadar keyifsiz olursanız olun, derdinizin dermanı bu kitap. Okuduğum en iyi 10 anı kitabı içerisine alırım. İletişim’den çıktı. Okuyup da beğenmeyeni görmedim, duymadım.

“Servet eski tip otoriter-burjuva bir ailenin yaramaz çocuğuydu. Evde tekme tokat dayak yok ama kulak çekme var. Ve hep aynı tehdit var: “Koparırım kulaklarını!”
İlkokula başlıyor, yine kulak çekici bir öğretmene denk düşüyor. Her yaramazlıkta bir taraftan kulağı çekiliyor, bir taraftan malum laf söyleniyor: “Bana bak koparırım senin kulaklarını!”
Bazen canı öylesine yanıyor ki, kulağının gerçekten kopacağını zannediyor Servet. Bu korku yavaş yavaş içine işliyor. Kulağı çekilmesin diye hiç yaramazlık yapmamaya başlıyor... Ortaokul yılları, lise yılları, üniversite.... Servet’in korkusu takıntıya dönüşüyor... Kulakları görünmesin diye saç uzatıyor. Olmadık anda, olmadık yerde ellerini kulaklarına götürüyor. Bu yüzden askerde çok eziyet çekiyor...
Önce bir şirkette çalışıyor Servet, sonra kendi işini kuruyor, büyük paralar kazanıyor. Ama yalnız, hep yalnız. Sonunda niyetlenip niyetlenip bir türlü cesaret edemediği işi yapıyor. Bir psikiyatri uzmanına gidiyor. Müge Abla’ya.

-Buyurun dinliyorum
-Benim bir derdim var. Ama anlatması öyle zor ki.
-Anlıyorum. Ama anlatmanız gerekiyor. Neresinden isterseniz orasından başlayın.
-Belki çocukluğumdan başlamam lazım
-Çocukluğunuzdan başlayın öyleyse.
-Ya da ne olduğunu söyleyeyim önce.
-Öyle de yapabilirsiniz.
-Bir korku var bende. Büyük bir korku. Çocukluğumdan beri. Kulağım kopacak... Kulağımı koparacaklar diye korkuyorum.

Servet en zor eşiği geçiyor... Müge’nin gözü ister istemez Servet’in kulaklarına kayıyor... Binlerce voltluk elektrik geçiyor Müge Abla’nın bedeninden. “En zor hastam bu olacak” diye düşünüyor. Çünkü Müge Abla’da kulak takıntısı var. Sevişirken erkeklerin kulaklarını ısırmak, hem de koparıncaya kadar ısırmak istemiş hep. Dişlemiş ama bir noktada frene basmayı başarmış o güne kadar... Servet ayrıntılara geçiyor... İkinci seans, üçüncü seans... Servet, Müge’ye yalnızca bir doktor olarak bakmıyor artık. Bambaşka duygular beslemeye başlıyor. Bu duyguların karşılığı da var üstelik. Fark ediyor.
Müge Abla ise çareyi bir meslektaşına, Ergin’e başvurmakta buluyor. Kulağım kopacak korkusuna kapılmış yakışıklı hastamı dinliyor, seans biter bitmez meslektaşına gidiyor, bu kez o anlatmaya başlıyor: “Hep bir erkeğin kulağını ısıra ısıra...”

"Halam hiç maddi sıkıntı yaşamadı. iç sıkıntısını ise ölünceye kadar üzerinden atamadı."


“Bazen en basit hakikatler öyle inanılmaz görünür ki, inandırıcı olmak için hakikatleri değiştirmek zorunda kalırsın."