PODCAST

14 Ekim 2014 Salı

Fakat Müzeyyen Bu Derin bir Tutku - İlhami Algör



İlhami Algör. Reklam, film, belgesel çekimleri, ve senaryo çalışmalarıyla meşgulmüş daha çok. Pek göz önünde sayılmaz. Tanıyanı az. Küçük kitaplar yazıyor. Novella desen, denir. Bu da onlardan biri: Fakat Müzeyyen Bu Derin bir Tutku.
Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunları’nı andırıyor bana göre. Üslup ya da kurgunun benzediğini söylemek zor aslında ama yine de o havayı hissettiriyor tuhaf şekilde. Utangaç bir dili var. İnsanı saran, bırakmayan bir kitap değil. İyi okuyucu değilseniz bir solukta okunmaz. Türk edebiyatında son dönemde daha da parlayan naifliğin müptelaları için tam isabet. Dost’tan çıktı Bulmak pek kolay sayılmaz.

“Bir şekilde beni tel cambazı yap abi” dedi. “Telin tam ortalarında bir yerde iken, nasıl yürüneceğini unutan bir cambaz olayım. Orada öyle, gece gündüz takılayım.”

“Bir eli omzumda, diğeri çenesinde, bir yerlere dalıp gitti. Nefes bile alamıyordum. Eli orada kalsın istiyordum. Kalsın, bana dönsün, sessiz bir “Ne?” desin, ben kedi olup çene altına sokulayım, sonra gerdanına, göğsüne sarılayım, sarılıp tenime yapıştırayım, sonra yine yunus, yılan balığı, yaprak, polen ve... Eski günlerdeki gibi.”

“Rahattım. Cıs cıbıl, tığ teber, şah-ı merdandım. İnce damarlarım görünüyordu. Ruhum ve sırlarımın bir kısmı.”