PODCAST

11 Kasım 2017 Cumartesi

Hatıralar - Zeki Velidi Togan



Zeki Velidi Togan bu coğrafyada yaşamış en sıradışı, en renkli, en tutkulu insanlardan biridir. Buna şüphe yok. 1890'da Başkurdistan'da doğmuştur. 18 yaşına gelmeden Arapça, Farsça, Rusça öğrenmiştir. Bolşevik İhtilali'ni görmüş, Stalin ve Lenin ile çalışmış daha sonra onlara isyan etmiş, memleketinin bağımsızlığı için koca SSCB'ye kafa tutmuş bir çılgındır. Bu çılgınlığı onu ömür boyu göçebe olmaya zorlamıştır. Hatıratında münasebeti olan pek çok kişinin ismini zikreder. Bir kısmını buraya yazacağım. Nabzınız hala yükselmiyorsa kendinizden ümidi kesin. 

Freud (Bir dönem komşusudur. Fazla vakit geçirmeseler de ayaküstü sohbet etmişler.), Stalin (Sık sık kavga ediyorlar), Lenin (İlkin çok iyi anlaşıyorlar fakat sonradan Lenin'in de sahtekar bir emperyalist olduğu kanaatine varıyor), Troçki (Epey muhabbetleri var. Çok kıymet veriyor Troçki'ye.) Enver Paşa (Epey vakit geçiriyorlar. Tutkulu fakat hayalci görüyor.), Gorki (Zeki Velidi'ye pek çok yardımı dokunmuş), Fuad Köprülü, Mustafa Kemal (Paşa, çok iyi bir intiba bırakıyor ilkin. Ancak Velidi sonradan sürgün ediliyor. Mustafa Kemal hakkındaki güncel fikirleri hatıratta yok ancak pek olumlu olduğunu sanmıyorum), Cemal Paşa (İçkici, lakayt ve hayalci), Yusuf Akçura (Çar taraftarı. Pek sevmiyor), Muhammed İkbal... 



Üstelik girmediği delik, burnunu sokmadığı iş, görmediği memleket kalmamış. Rusya, Hindistan, İran, Afganistan, Fransa, Almanya, Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan... Hatırat okumaya bayılırım. Yeterince de hatırat okuduğum kanaatindeyim fakat böylesi az görülür. Bakınız adam 20 yaşlarında hapisten kaçıyor (Lenin-Stalin emriyle tutuklanmıştı) ve Orta Asya steplerinde aç bilaç yer ararlarken şunları yazıyor: "... yine yanımızda sadakatla çalışan Gerey Karamışev vardı. Kamburdu. Başkurtların milli musikisi olan quray ismindeki neyi çalmakta çok mahirdi. Bu gittiğimiz ormanda quray kamışı, latincesiyle heraclium sibiricum çoktu (!!!). Emir bunları kesip alır, delikler açar, çalardı. Ben bu kamışı Avrupa ve Türkiye ormanlarında bulamadım.  Bazı müze ve nebatat bahçelerinde rastladım." Bizim münevverlerin pek çoğu iğde ağacıyla zeytini ağacını ayıramaz birbirinden. Dikkat buyurun, adam kamışın latince ismini not almış. Yıl 1915 falan. İnternet yok, kütüphane yok.  

Kitapla ilgili şaşırtıcı bir kısımsa Zeki Velidi'nin İslam eleştirileri. Mutaassıp bir ailede yetişmiş, hadis, siyer, kuran ile büyümüş biri için son derece cüretkar. Zaten bu sebeple ailesiyle arası açılmış bir müddet. Kitabı Diyanet Vakfı bastı. Muhtemelen okumadılar. Eleştirinin ana fikri şu: "Kuran'daki peygamber kıssaları Araplara muayyen manaları anlatmak için kullanılmış ifade tarzlarından ibarettir. Yani manalar Arapların inandığı kıssa, destan ve mesellerle ifade edilmiştir." Yani Kuran'dan yola çıkarak tarih, coğrafya, biyoloji öğrenilemeyeceği kanaatindedir. Daha sonra namaz ve orucun da kendisine zul geldiğini yazar. Müslümandan çok deiste benzer bir hali var. 

Demem o ki bu kitabı okuyun. Bu adam büyük bir münevver, cesur bir hakikat aşığı, korkusuz bir nefer, poligot, bibliyoman... Bu adamı tanımazdan evvel Nişanyan'ı çılgın sanırdım. Yanında muhallebi çocuğu gibi kalıyor.