Neden bu kadar çok meal var?
Birincisi, Türkçenin imkanlarının
yeterince kullanılamaması nedeniyle Allah’ın muradının yeterince yansıtılamaması
iddiası. İkincisi ise, “Kur’an lafzına müdahil olma endişesiyle lafza aşırı
bağlı kalınarak anlamlandırılması” (Zülfikar Durmuş’un cümlesidir). Her
iki durumda da Allah’ın muradı açıkça anlatılamamakta. Oysa Kuran kendisinin
yeterince açık bir dille yazıldığı iddiasındadır. Kuran’da ‘mübin’ (مبين) deniyor buna. B-y-n kökünün ismi-i faili;
beyan eden, izah eden anlamında.Yine de yukarıdaki iki sebepten, mükemmel bir
meal yazılamamış. Mustafa Öztürk de kendinden önce yazılan mealleri
yetersiz görmüş olacak ki kendi de bir tane yazmış.
Bu mealde ayetlerin ne dediğinden
çok ne demek istediği üzerinde durulmuş. Örneklendireyim; mesela Tebbet
suresinin dördüncü ayetinde ‘hammalatel hatab’ (حَمَّالَةَ الْحَطَبِ) diye bir tabir vardır. Kelimesi
kelimesine çevirelim (aman aman Arapça bilmeye gerek yok); hammalete (حمالة) –bildiğin hammal-, el (ال) –İngilizce’deki the- ve hatabi (حطب) –yakacak odun-. Yani ‘odun taşıyan kişi’.
Surenin tamamını okuyunca göreceğiz ki Ebu Leheb’in karısı odun
taşıyıcılığıyla suçlanıyor (?). Bu Arapça’da bir deyim ve dedikodu yapan kişi
için kullanılıyor. Yani Ebu Leheb’in karısı dedikoduculukla suçlanıyor.
Ne Diyanet, ne Yaşar Nuri Öztürk, ne Ali Bulaç, ne Edip Yüksel,
ne Suat Yıldırım böyle çevirmiş bu ayeti. Keza Kalem suresi’nin
42.ayetinde de ‘yevme yukşefu an sakın’ (يَوْمَ
يُكْشَفُ عَن سَاقٍ) der ve kelimesi kelimesine çevirince “o
gün baldır açılır” gibi bir şey oluyor. Bu da bir deyimdir, bizdeki ‘paçaları
tutuşmakla’ bir. İşler zorlaşacak diyor yani. Örnekleri çoğaltabilirim ama
tadında bırakıyorum.
Benim için turnusol kağıdı olan
bir ayet var, paylaşayım: İbrahim suresi dördüncü ayet. Meşhurdur, hep “Allah
dilediğini saptırır; dilediğini doğru yola yöneltir” diye çevrilir. Ayetin
mealini böyle yaptıktan sonra yüzyıllardır tartışılan ‘özgür irade’
paradoksundan kurtulamazsınız. “Madem Allah baştan karar veriyor kimin
nereye gideceğini, beni neyle sınıyor?” sorusunun mazisi İslam’dan oldukça
eskidir. Augustinus ve Pelagius’un özgür irade üzerine yaptıkları
nefis tartışma bundan 1600 yıl önceydi. “Özgür irade üzerine söyleyecek
lafım var” diyen önce Augustinus ve Pelagius’u okusun derim.
Konumuza dönersek, bu ayet Arap dilindeki gramer kuralları çerçevesinde “Allah
dileyeni saptırır; dileyeni doğru yola yöneltir” şeklinde tercüme etmeye de
elverişlidir. Nitekim Muhammed Esed böyle çevirmiş. Mustafa Öztürk ise
“Allah müstahak gördüğünü saptırır; layık gördüğünü doğru yola yöneltir”
demiş. Bence şık olmuş.
Kısacası demem o ki, Mustafa
Öztürk akıllı bir adam. Bilmediği konuda susuyor, bilene danışıyor yahut
öğreniyor. Açık görüşlü bir adam, fikirleri değişebiliyor. Bileğinin hakkıyla
hoca olmuş ve hocalığının içini gün geçtikçe dolduruyor. Kimsenin atıfta
bulunmadığı yayınlarla gelmemiş oralara (oralar nerelerse artık). –mış gibi
yapmamış, hakkını vermiş. Belagati de kuvvetli ama okumuş adamları
televizyonlara pek çıkarmıyorlar. Benim Muhammed Esed’in meali ile
beraber favorim budur. Tavsiye ederim.