PODCAST

23 Haziran 2014 Pazartesi

Kayıp Zamanın İzinde - Marcel Proust



Marcel Proust ve kitabı, nebi ve levhaları gibidir. Önceden de bahsi geçmiş, yazmıştım; bir adaya düşecek olsam ve yanıma yalnızca tek kitap alma şansım olsa hiç düşünmeden Kayıp Zamanın İzinde'yi alırım. Hastalığı nedeniyle evinden pek sık çıkamayan Proust izlemiş, düşünmüş, damıtmış, nakış gibi işlemiştir. Derler ki bittikten sonra yazılmaya başlayan tek romandır. Hatırı sayılır miktarda okur, monşerin kitaplarını almış ve sıkılarak yarıda bırakmış. Hakları var, kolay bir metin değil ancak bu kadar değerli bir şeye vakıf olmanın bu kadar kolay olabileceğini düşünmek izansızlık. Metni ağırlaştıran şeylerin başında karakterler ve birbirlerine benzeyen isimleri geliyor aslında. Tavsiyem karakterleri dinlememeniz, sadece Proust'a kulak veriniz. İkinci okuyuşunuzda avama da kulak kabartırsınız. 
Kitap ilk önce Yakup Kadri çevirisyle çıkmış. Eski bir dil, anlaması güç ve yedi kitap birden çevrilmemiş; eksik. Roza Hakmen bizim anlamak için üç-beş kez okuduğumuz ağda gibi uzayan cümleleri sebat edip çevirmiş. Yedi cilt olarak YKY'den çıktı. Ciltlerin sırası şöyle:

1. Swann'ların Tarafı
2. Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde
3. Guermantes Tarafı
4. Sodom ve Gomorra
5. Mahpus
6. Albertine Kayıp
7. Yakalanan Zaman

Yenilerde YKY iki cilt olarak çıkardı. Baskısı çok şık. 3000 sayfayı buluyor. Uzun dönem askere gidecekler, bacağını kıranlar, yatalak hastalar, aşk acısı çekenler mutlaka almalı; tam zamanı. Hele hele aşk şiiri yazanlar, aşkla ilgili ahkam kesenler, aşık olduğunu sananlar, aşk romanı yazanlar, aşk şarkısı besteleyenler, psikolog/psikiyatrlar yaptıkları işe bir ara verip, önce Proust okusunlar derim. Emin olun Proust okumadan önceki hayatlarını yavan ve kapkaranlık bulacaklar. 

Adettendir altı çizili cümleler paylaşılır. Sadece Proust aforizmalarından oluşan kitaplar, internet siteleri var. Seçmek çok zor. Rastgele üç-dört tanesini paylaşayım, konu kapansın:

"Alışkanlık her şeyi zayıflattığı için, bir insanı bize en iyi hatırlatan şey, aslında unuttuğumuz şeydir (önemsiz olduğu için unutulmuş ve bu sayede bütün gücünü koruyabilmiştir çünkü). İşte bu yüzden, hafızamızın en güçlü kısmı bizim dışımızda, çisentili bir rüzgarda, bir odanın rutubet kokusunda veya yanmaya başlayan bir ateşin ilk andaki kokusundadır; kendi benliğimize ait; zekamızın işe yaramaz diye küçümsediği şeyi, geçmişin son ve en güçlü kalıntısını, bütün gözyaşlarımız dinmiş gibi görünürken hala bizi ağlatabilen şeyi bulduğumuz her yerdedir. Bizim dışımızda mı? Daha doğrusu içimizdedir, ama bizim kendi bakışlarımızdan gizlenmiş, iyi kötü devam eden bir unutuşa gömülmüştür. ancak bu unutuş sayesindedir ki, ara sıra eski benliğimizi bulur, olaylar karşısında o eski benlik gibi tavır alır, artık kendimiz değil, o insan olduğumuz için ve bizim ilgisiz kaldığımız şeyi o insan sevdiği için, yeniden acı çekeriz. günlük hafızanın parlak aydınlığında, geçmişin hayalleri yavaş yavaş solar, silinir, sonunda geriye bir şey kalmaz; onları bir daha bulmamız mümkün değildir artık."

"Ne var ki insanlar, biz kendilerini tanıdıkça, tahrip edici bir karışıma batırılan bir maden gibi, yavaş yavaş, gözümüzün önünde meziyetlerini ( bazen de kusurlarını ) kaybederler."

"Kaybettiğimiz kişilerin ruhlarının, daha ilkel bir varlığın, bir hayvanın, bitkinin veya cansız nesnenin içinde tutsak olduğu yolundaki kelt inancını çok makul bulurum; bu ruhları gerçekten de kaybetmişizdir, ta ki, birçokları için hiç yaşanmayan bir gün, ruhun hapsolduğu ağacın yanından geçinceye, ruhu barındıran nesneyi tesadüfen ele geçirinceye kadar. O zaman ruh irkilip, ürperir, bizi çağırır ve onu tanıdığımız anda, büyü bozulur. Bizim tarafımızdan kurtarılan ruh ölümü yener ve bizimle birlikte yaşamaya başlar tekrar."

"Bir insanın bilinmeyen bir hayatın parçası olduğunu ve ona olan aşkımız sayesinde bu hayata nüfuz edebileceğimizi zannetmek, bir aşkın doğmasında en temel unsurdur ve başka hiçbir şeyin önemsenmemesine yol açar. Bir erkeği sadece fiziksel görünümüne bakarak değerlendirdiklerini iddia eden kadınlar bile, bu görünümde özel bir yaşayışın yansımasını bulurlar. Gerçekten bilebildiğimiz tutkular, başkalarının tutkularıdır ancak; kendi tutkularımız hakkında bilebildiklerimizi ise, başkalarından öğrenmişizdir.tutkularımız bizi, dolaylı yoldan, ilk dürtülerimizin yerine daha münasip başka dürtüler koyan hayal gücü aracılığıyla etkilerler."