PODCAST

10 Haziran 2014 Salı

Kur'an-ı Kerim Meali - Mustafa Öztürk



Neden bu kadar çok meal var?
Birincisi, Türkçenin imkanlarının yeterince kullanılamaması nedeniyle Allah’ın muradının yeterince yansıtılamaması iddiası. İkincisi ise, “Kur’an lafzına müdahil olma endişesiyle lafza aşırı bağlı kalınarak anlamlandırılması” (Zülfikar Durmuş’un cümlesidir). Her iki durumda da Allah’ın muradı açıkça anlatılamamakta. Oysa Kuran kendisinin yeterince açık bir dille yazıldığı iddiasındadır. Kuran’da ‘mübin’ (مبين) deniyor buna. B-y-n kökünün ismi-i faili; beyan eden, izah eden anlamında.Yine de yukarıdaki iki sebepten, mükemmel bir meal yazılamamış. Mustafa Öztürk de kendinden önce yazılan mealleri yetersiz görmüş olacak ki kendi de bir tane yazmış.


Bu mealde ayetlerin ne dediğinden çok ne demek istediği üzerinde durulmuş. Örneklendireyim; mesela Tebbet suresinin dördüncü ayetinde ‘hammalatel hatab’ (حَمَّالَةَ الْحَطَبِ) diye bir tabir vardır. Kelimesi kelimesine çevirelim (aman aman Arapça bilmeye gerek yok); hammalete (حمالة) –bildiğin hammal-, el (ال) –İngilizce’deki the- ve hatabi (حطب) –yakacak odun-. Yani ‘odun taşıyan kişi’. Surenin tamamını okuyunca göreceğiz ki Ebu Leheb’in karısı odun taşıyıcılığıyla suçlanıyor (?). Bu Arapça’da bir deyim ve dedikodu yapan kişi için kullanılıyor. Yani Ebu Leheb’in karısı dedikoduculukla suçlanıyor. Ne Diyanet, ne Yaşar Nuri Öztürk, ne Ali Bulaç, ne Edip Yüksel, ne Suat Yıldırım böyle çevirmiş bu ayeti. Keza Kalem suresi’nin 42.ayetinde de ‘yevme yukşefu an sakın’ (يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ) der ve kelimesi kelimesine çevirince “o gün baldır açılır” gibi bir şey oluyor. Bu da bir deyimdir, bizdeki ‘paçaları tutuşmakla’ bir. İşler zorlaşacak diyor yani. Örnekleri çoğaltabilirim ama tadında bırakıyorum.

Benim için turnusol kağıdı olan bir ayet var, paylaşayım: İbrahim suresi dördüncü ayet. Meşhurdur, hep “Allah dilediğini saptırır; dilediğini doğru yola yöneltir” diye çevrilir. Ayetin mealini böyle yaptıktan sonra yüzyıllardır tartışılan ‘özgür irade’ paradoksundan kurtulamazsınız. “Madem Allah baştan karar veriyor kimin nereye gideceğini, beni neyle sınıyor?” sorusunun mazisi İslam’dan oldukça eskidir. Augustinus ve Pelagius’un özgür irade üzerine yaptıkları nefis tartışma bundan 1600 yıl önceydi. “Özgür irade üzerine söyleyecek lafım var” diyen önce Augustinus ve Pelagius’u okusun derim. Konumuza dönersek, bu ayet Arap dilindeki gramer kuralları çerçevesinde “Allah dileyeni saptırır; dileyeni doğru yola yöneltir” şeklinde tercüme etmeye de elverişlidir. Nitekim Muhammed Esed böyle çevirmiş. Mustafa Öztürk ise “Allah müstahak gördüğünü saptırır; layık gördüğünü doğru yola yöneltir” demiş. Bence şık olmuş.

Kısacası demem o ki, Mustafa Öztürk akıllı bir adam. Bilmediği konuda susuyor, bilene danışıyor yahut öğreniyor. Açık görüşlü bir adam, fikirleri değişebiliyor. Bileğinin hakkıyla hoca olmuş ve hocalığının içini gün geçtikçe dolduruyor. Kimsenin atıfta bulunmadığı yayınlarla gelmemiş oralara (oralar nerelerse artık). –mış gibi yapmamış, hakkını vermiş. Belagati de kuvvetli ama okumuş adamları televizyonlara pek çıkarmıyorlar. Benim Muhammed Esed’in meali ile beraber favorim budur. Tavsiye ederim.