Kıymeti bilinmemiş, sıradışı, ilgi çekici üsluplu bir Nişanyan kitabı. Atatürk'ün ezberletilen kişiliği, icraatleri ve devrimlerinin perde arkaları kitabın üzerinde durduğu ana konu. Birinci meclisteki Atatürk muhaliflerinin itibarlarını iade etmekle başlıyor kitaba Nişanyan. Atatürk muhaliflerine yapıştırılmış olan gerici, vatan haini yaftalarını sökmek için iyi bir kaynak ve akıl yürütme. Harf devrimi ve şapka devriminin yersizliğini cesurca yazmış. Bu konudaki en aklı başında yazılardan biri. Atatürk'ün kendini bizzat kendi eliyle tanrılaştırmaya çalışması, caddelere ismini vermesi, her yere heykellerini diktirmesi vs... yine bu kitapta. Atatürk'ü diktatör ilan ederken bunu haklı gerekçelere dayandıran, usturuplu yazılar da bu kitapta. Nişanyan'ın iddialarına hak verirsiniz, vermezsininz o okuyucuya kalmış elbet ama hakkını teslim etmek gerekir ki iddialarının arkasında pek sağlam temeller var. Sadece cesareti için bile takdiri hak ediyor yazar fakat tarihi çarptırarak kendi doğrularını dayatmak, doğruyu bildiği halde yeri geldiğinde saklamak, iftira, art niyet ve ucuz fanatiklik de bu kitapta. Buyrun:
Sayfa 283: “... milli mücadelede İngilizlere karşı tek bir
kurşun atılmadığı halde...”
1918’de Filistin cephesinde Edmund Allenby komutasındaki İngiliz ordularına karşı savaşılmış, yine aynı yılda Irak’ta Kutü’l-Ammare'de İngilizlere karşı şavaşılmıştır. Kasım 1918’de İstanbul’un işgalinde İngilizler 2616 gemiyle Boğazı kuşatmışlardır. İzmir’in 1919’daki işgali fikri de İngiltere Başbakanı Lloyd George tarafından ortaya atıldı. Keza Kurtuluş Savaşının güney cephesinde İngilizler ile, işgal
ettikleri Musul, İskenderun, Kilis, Antep, Maraş, Elbistan ve Urfa’da
savaşılmıştır.
Cumhuriyet döneminde ve sonrasında Türk çocuklarının ve
halkının batıya karşı haksız yere doldurulduğu, halbuki batının aslında bizim
düşmanımız olmadığı gibi abes iddialar can sıkıyor. Zira Nişanyan gibi zeki bir
adam elbette Batı ile Osmanlı arasındaki husumetten haberdardır. Elbette Batının topraklarımızı iyi niyetle işgal etmediğini bilir. Dolayısıyla
anlaşılıyor ki yalan söylediğinin bilincinde olmasına rağmen geri adım atmıyor. Eleştirdiği Atatürk gibi kendi doğrularını dikte ettirmek için yalan
söyleyebiliyor. Batıyı günah keçisi yahut her kötülüğün kaynağı görmek ne kadar
tuhafsa Batının sütten çıkmış ak kaşık olduğunu söylemek de bir o kadar tuhaf.
Sayfa 298: “Hicret esasına dayalı tarih perspektifini toplum
zihninden silmek için Miladi takvim getirilmiştir.”
Demek ki İsrail, Japonya, İran, Lübnan, Katar, Irak, Mısır
gibi Hristiyan olmayan ülkelerde de toplum zihninden kendi tarih
perspektiflerini silmek için Miladi takvim kullanılıyor. Nişanyan bu iddiasında
da aynı şeyi yapıyor, kendi doğrularını dikte ettirmek için demogoji yapıyor. Yapılan
her icraatte bir art niyet arıyor.
Sayfa 304: “Listenin en sonunda yer alan altı kalemden her
birinin Türkiye’de kabulü, hatırlanacağı üzre, ciddi siyasi direnişlere konu
olmuştur veya olmaktadır. Direnişin başlıca kaynağı kamuoyunun Kemalist veya
ilerici bilenen kesimleridir.”
Listenin sonundaki bu kalemler içerisinde nükleer santral ve
kredi kartı da var. Kredi kartı kullanımı konusunda Kemalistlerin İslamcılardan
daha çok karşı çıkması söz konusu bile değildir tabii ki. Hatta tam tersine İslamcılar çoğunlukla kredi kartı kullanımına daha uzak olmuş, şüpheyle
yaklaşmışlardır. Nükleer santrale karşı olmayı yenilik karşıtlığı gibi
göstermek ise ya cehaletten ya da art niyetten kaynaklanıyor olmalı. Zira
nükleer santrale karşı olma nedenlerinin Kemalizmle yahut başka bir ideoloji
ile alakası yoktur. Dünyanın birçok ülkesinde, ülkenin nispeten daha aydın/okumuş/sosyo-ekonomik
düzeyi yüksek sınıfı çevre sorunlarına karşı daha duyarlıdır ve çoğunlukla da
nükleer santrallere kuşkuyla yaklaşmaktadır.
Sayfa 298: "... çok eşliliğin hukuken tasfiyesinde de
gerçek bir ahlaki tercihten çok pratik gerçekler rol almışa benzemektedir... oysa Atatürk'ün kişisel tercihleri, bilindiği kadarıyla, medeni kanunun öngördüğü
tek eşli aile idealinden uzaktır."
Eleştirinin şekli bile çok sığ. Savının arkasında durmak
için yeri geldiğinde ahlak polisliği yapan Nişanyan bu sefer de belden aşağı
çalışmış. Bu en nazik tabiriyle terbiyesizliktir. Zira bilindiği gibi Atatürk
sadece Latife Hanım ile evlenmiştir. Hiçbir zaman da çok eşli yaşamamıştır. Diyelim
ki evlatlığı Afet İnan ile aşk yaşadığı doğru olsun, o dönem bir başkasıyla
olduğunu gösteren tek bir yazışma yahut belge yoktur. Ne yazık ki kendisine
atılan iftiralara öfkelenen Nişanyan, bir başkasına iftira etmekten hicap
duymamıştır. Kaldı ki çok eşlilik konusundaki düzenleme ahlaki bir hizaya sokma
değil, kadınlara olmayan haklarını ve itibarlarını biraz olsun verebilmektir.
Sayfa 284: "... Kırım'da Türkiye'yi savunmak uğruna can
veren 100.000 İngiliz ve Fransız genci hatırlanmaz"
Bu da sanırım kitabın en profesyonel yalanı. Zira Kırım'da İngilizler ve Fransızlar Osmanlı topraklarını Ruslar'a kaptırmamak ve kendi
aralarında paylaşmak için Ruslarla savaşmışlardır. Zira bir ülkenin, çıkarı
olmadığı halde, bir başka ülkeyi korumak adına kendi vatandaşlarını ölüme
gönderdiği görülmüş şey değildir.
Ezcümle: Günahıyla sevabıyla cumhuriyet tarihinin en okunmaya değer kitaplarından biridir. Ya fikirlerinizi değiştirecek ya da içinize şüphe düşürecektir diye umuyorum. Kitabın büyük bir çoğunluğu olabildiğince tarafsız ve soğukkanlı bir üslupla yazılmış ancak yukarıda da sıraladığım gibi Nişanyan bazen duygularının esiri olmuş gibi duruyor.