PODCAST

8 Eylül 2014 Pazartesi

Küçük Şeylerin Tanrısı - Arunhdati Roy


Arundhati Roy, 1961, Hindistan. Anne Malay-Suriye karışımı bir Hristiyan, baba Bengalli bir Hindu. Roy henüz iki yaşındayken boşanırlar.  Annesi ile yaşamaya başlar, mimarlık okur ancak mesleğini sevmez. 1984’te film yapımcısı Pradip Krishen ile tanışır ve meşhur filmi Massey Sahib’te rolü kapar. Tahmin edebileceğiniz gibi daha sonra Krishen ile evlenirler. Sonra onlar da boşanır. 1996’da Küçük Şeylerin Tanrısı’nı yazar ve artık yazar olarak da bir şöhrettir.


Bu yarı otobiyografik roman, yazıldıktan bir yıl sonra Man Booker Ödülüne layık görülür. Yumuşacık, sıkmayan bir dille anlatılıyor hikaye. Fakat hikaye oldukça acıklı. Hindistan’daki sosyal durum, sınıflar arası imkansız aşk gibi bayat bir konu ancak bu kadar ilgi çekici hale gelebilir. Türk filmi gibi; sonunu tahmin edebiliyorsunuz ama yine de başından kalkamıyorsunuz. Can Yayınları’ndan çıktı. Her yerde bulunur. Fragmanla bitirelim:

“Rachel’in yeni dişleri dişetlerinin içinde bekliyordu, tıpkı sözcüklerin kalemin içinde beklemesi gibi.”

“Ete çarpan tahtanın boğuk sesini duydular. Kemiğe çarpan çizmenin. Dişlere. Mideye tekme atıldığında çıkan boğuk hırıltıyı. Betona çarpıp ezilen kafatasının hafif çıtırtısını. Kırık bir kaburganın sivri ucuyla ciğeri yırtılan insanın soluğunda guruldayan kanı [...] İnsanın, ne boyun eğdirebildiği ne de tapabildiği şeyi tahrip etmek için duyduğu içgüdü. Erkeğin ihtiyaçları.”

“Kafasını koparmadılar. Ne de olsa bir salgın hastalıkla savaşmıyorlardı. Yalnızca bir toplumu, devrime karşı aşılıyorlardı.”

“İrileşen gözbebeklerini gördü. Bütün bunları daha önce de görmüştü... insan zihninin kaçış subapıydı.”

“Bir erkeği, öldürecek kadar sevmiş olduklarını bilmeleri, bundan emin olmaları, üçünü birbirine bağlıyordu. Bu, gazetelerde yazmıyordu.”


“Polislerin yalnızca Tarih’in yardakçıları olduğunu anlamayacak kadar küçüktüler.”