Ütopya yazımının ilk örneği Platon'un Devlet'i kabul edilir. Her ne kadar edebi bir eser olmasa ve Platon tasarısını ütopik olarak görmese de tasarısı ütopik bulunduğundan, ilk olarak anılır. Sonrasında daha pek çok ütopya yazılmış. Yeterli olgunluğa ulaşan her görüş gibi o da karşıt görüşünü yarattı ve distopya doğdu. Dolayısıyla ütopya ve distopyayı birbirinden ayırmak güçtür. Yani her ütopya kendi distopyasından hareket etmiştir. Bizim edebiyatımızda da önce ütopyalar yazılmış ve ne yazık ki hala tam bir distopya yazılmamış. Demek henüz bu kadar olgun bir düşünce değil bizde.
29 Haziran 2014 Pazar
28 Haziran 2014 Cumartesi
Türkçe Bitki Adları Sözlüğü - Turhan Baytop
Türkiye'nin yüz akı adamlarından biridir Turhan Baytop. Bitki avcısıdır. Botanikle ilgili her taşın altından çıkar. Televizyonlarda boy gösteren 'herbalist'lerin bildiği kadar, beyefendinin unuttuğu vardır. Peter Hadland Davis'ten sonra ülkemizin florası hakkındaki en kıymetli ve kapsamlı çalışmaları yürütmüştür. Ömrünü dağda bayırda bitki toplamaya adamış, gerçek bir bilim insanıdır. Sözlük bu cevherin ürünüdür.
27 Haziran 2014 Cuma
Itırlı Bahçe - Şeyh Muhammed El Nefzavi
Kitap İslam aleminin kamasutra'sı (bizde bahname derler) olarak bilinir. Tunus Sultanı'nın veziri sipariş etmiş, Şeyh El Nefzavi yazmış. 14. yüzyıl. Fransızlar kendi dillerine 1850'de çevirmiş, biz de sonra sonra Fransızca'dan dilimize çevirmişiz. 20 yıl öncesine kadar yasaklıydı (sevişmeyi sizden öğrenecek değiliz), aklıbaşında birkaç kişi yasağın kalkmasına ön ayak oldu. Müstehcen kitapların gözde olduğu son on yılda da birçok farklı yayınevi tarafından basıldı. Gelelim kitaba;
26 Haziran 2014 Perşembe
İtlaf - Ozan Can Özübal
Ozan benim en iyi arkadaşlarımdan biri. Yıllarca aynı evde kaldık. Aynı şehirde büyüdük, aynı okulda okuduk, bazen aynı kızları sevdik. Hiç kimsenin bilmediği müzik grubumuz Arife Keyfi'ni biz ikimiz oluşturuyoruz. Eh, kitabını okumak ödevimdi. İtlaf yeraltı edebiyatı kategorisine girecek türden bir novella. 80 sayfacık.
On Kişot - Ersan Üldes
2011 yılında Avrupa'nın en iyi roman ve öyküleri antolojisine seçilmiş tek Türk yazar olan Ersan Üldes'in (Zafiyet Kuramı romanıyla) yeterince tanınmıyor olması hem ayıp hem kayıptır. Müthiş bir roman yazarı olduğu kadar, sabırlı ve hafiye bir araştırmacıdır. Harika da bir internet sitesi var, mutlaka göz atın: www.ersanuldes.com. Üstüne üstlük atlara düşkündür. Her şeyiyle ilgiyi ve takdiri hak eden Ersan Üldes, On Kişot'ta seçmiş olduğu on Türk yazar ve kitabı üzerinde Don Kişot'un izini sürüyor. Bir mini-antoloji ya da eleştiri kitabı.
Şefin Tavsiyesi - Türk Şiiri (1)
Şiir edebiyatta ve hatta tüm sanat dallarında en öznel olanıdır desek, karşı çıkan olmaz herhalde. Bu kadar öznel olan bir şey üzerine yazmak, tavsiye etmek, eleştirmek ya da yermek de dolayısıyla fazla kişisel hale geliyor. Şöhret olmadığıma göre bu kadar kişisel şeyler paylaşmam da yersiz olur. Bu yüzden kısa kısa notlar iliştirerek, nispeten gözden uzak kalmış şair ve kitaplarını gün ışığına çıkaracağım. Bunun için beş farklı şairin, beş farklı kitabını seçtim. Üzerinde konuşulmayı hak eden bir sabır ve uğraş çünkü şiir kitabı basmak. Don Marquis şöyle demiş: "Şiir kitabı basmak, Büyük Kanyon’dan aşağı gül yaprağı atıp ekosunu beklemeye benzer." Ses verelim:
25 Haziran 2014 Çarşamba
Türkiye'nin Ağaçları ve Çalıları - Necati Güvenç Mamıkoğlu
Sadece Türkiye'de değil, dünyanın geri kalanında da en az satan kitaplar genelde bu tip arada kalan referans kitaplarıdır. Arada kalmışlardır çünkü akademisyenler tarafından yeterince bilimsel/ciddi, ortalama vatandaş (avam) içinse fazla bilimsel/ciddi bulunurlar. Aslen mühendis olan Necati Bey, botanikçilerimizin yapması gerekeni, kendi üzerine vazife gibi görmüş ve muazzam güzellikte bir rehber hazırlamış.
Uzun İnce Yolcular - Ümit Bayazoğlu
Yazar Ümit Bayazoğlu araştırmacı-gazeteci titrini bileğinin hakkıyla kazanmış bir şövalye. Fakir İdris araştırması ve Hatay Meyhanesi Defterleri de bu çalışkanlığın ürünleridir. Çoğunlukla tutunamayanlar ve anti-kahramanların izini sürer. Uzun İnce Yolcular da saman alevi gibi parlayıp sönen yıldızlarımızın hayat hikayelerinden oluşuyor.
Daha - Hakan Günday
Hakan Günday doğum yılından (1976), doğum yerine (Rodos); öğrenim gördüğü okullardan (A.Ü.S.B.F., Hacettepe Ünversitesi Fransızca Mütercim Tercümanlık, Brüksel Üniversitesi Siyasal Bilgiler vs...) solaklığına kadar her şeyiyle cool bir adam. Türkiye'nin Tarantino'su yakıştırmasında bulunmuşlar, hayır efendim. Türkiye'nin Tarantino'su kimdir sorusunun cevabı Murat Menteş olacaktı. Zira Hakan Günday'da mizah ya da absürd göze batacak kadar ağır basmaz. Olsa olsa Türkiye'nin Peckinpah'ı olabilir. Son kitabı Daha adet olunduğu üzere Doğan Kitap'tan çıktı.
23 Haziran 2014 Pazartesi
Gizliajans - Alper Canıgüz
Yeni bir Türk edebiyatı/romanı/anlatısı şekilleniyor yavaş yavaş. Dizi senaryolarında bile görmek mümkün. Bu şekillenmenin hamurunu da absürdlük yoğuruyor. Batı edebiyatında Beckett, Ionesco, Gombrowicz vs. ile çoktan popüler hale gelen bir tür. Hala da sıkı takipçileri var. Türkiye'deki mihmandarlarından biri, belki de ilki Alper Canıgüz desem, kimse karşı çıkmaz herhalde. Gizliajans da İletişim'den çıkan üçüncü kitabı.
Kayıp Zamanın İzinde - Marcel Proust
Marcel Proust ve kitabı, nebi ve levhaları gibidir. Önceden de bahsi geçmiş, yazmıştım; bir adaya düşecek olsam ve yanıma yalnızca tek kitap alma şansım olsa hiç düşünmeden Kayıp Zamanın İzinde'yi alırım. Hastalığı nedeniyle evinden pek sık çıkamayan Proust izlemiş, düşünmüş, damıtmış, nakış gibi işlemiştir. Derler ki bittikten sonra yazılmaya başlayan tek romandır. Hatırı sayılır miktarda okur, monşerin kitaplarını almış ve sıkılarak yarıda bırakmış. Hakları var, kolay bir metin değil ancak bu kadar değerli bir şeye vakıf olmanın bu kadar kolay olabileceğini düşünmek izansızlık. Metni ağırlaştıran şeylerin başında karakterler ve birbirlerine benzeyen isimleri geliyor aslında. Tavsiyem karakterleri dinlememeniz, sadece Proust'a kulak veriniz. İkinci okuyuşunuzda avama da kulak kabartırsınız.
22 Haziran 2014 Pazar
Paul Auster'in ilk 10'u
Paul Auster 1947 New Jersey doğumlu afili bir yazar. Hatırı sayılır miktarda ödülle şereflendirilmiş bir kariyeri var. Tarz, tavır sahibi bir adam. Aklı başında hemen herkes bir kitabını okumuştur yahut okumak üzeredir. Bu kadar girizgahtan sonra asıl konuya girelim. Paul Auster'a favori 10 kitabını sormuşlar. İşte cevaplar:
20 Haziran 2014 Cuma
Kuran Mesajı - Muhammed Esed
Muhammed Esed oldukça sansasyonel bir isim. Üçüncü dünya ülkeleri (Türkiye ve Türkiye'ye vize uygulamayan ülkeler de denebilir) kökü dışarıda olana karşı hep temkinlidir. Eğer halk bu kökü dışarıdakilerden daha güçlü hale geldiyse temkin yerini tehdite bırakır. Hristiyanlara karşı hoşgörülüdür ama Ramazan'da dışarıda yemek yemesin, Muhammed ismini salavatsız ağzına almasın, içki içmesin ister. Engin hoşgörüsünden Ermeniler de nasiplenecektir ama soykırım mevzusunu açmamak kaydıyla. Yahudi, Şii, Kürt, Ateist, Gregoryan vs... hepsine aynı hoşgörüyle yaklaşılır. Esed (Leopold Weiss)'in 'şanssızlığı' Yahudi doğmasıdır. Sonra sonra Müslüman olmuş. İş buraya kadar pekiyi fakat daha dünkü Yahudi tutup bir meal yazınca külahlar değişilmiş. Karşıtları onu ajanlıkla suçluyor. Dış mihraklar onu başımıza musallat etmişler, o da dinimizi yozlaştırmak istiyormuş. Siyasi birçok figürle içli dışlı olması böyle bir itham için yeterli delil olmamalı. Varsayalım ki hatalarla dolu bir meal yazmış olsun, neyle suçlanabilir? Cehalet, tembellik, ihmalkarlık vs... Ajanlık yaftasını yapıştırmaya çalışanların kalpleri Esed'den temiz olamaz.
Şölen - Platon
Platon dialoglardan oluşan, nakış gibi işlenmiş bir kitaptır. Okuması en zevkli antikçağ Yunan felsefe metinlerinden biridir. Üzerinde dönüp dolaştığı konular da rakıyı fazla kaçırınca konuştuklarımızla aynı: Aşk, aşkın getirdikleri, biçimleri vs. Zaten kitabın özgün ismi Symposion (Συμπόσιον) da 'birlikte içmek' alamına geliyor. Bizdeki sıra gecesine yahut herfeneye denk düşüyor.
Peloponnesos Savaşları - Thukydides
Derler ki Herodotos 'tarihin baba'sıysa, Thukydides 'tarih biliminin babası'dır. Zira Thukydides yalnızca olayları anlatmaz, nedenlerini sonuçlarını kestirmeye çalışır. Milli Güvenlik hocası kadar soğuk ve ciddidir. Sululuğu sevmez. Homeros'tan Herodotos'a kadar çok kişi paparasından nasiplenmiştir. Kitap Belge Yayınları'ndan çıktı, Furkan Akderin çevirdi. İnternetten ya da kalbur üstü kitapçılardan edinebilirsiniz.
19 Haziran 2014 Perşembe
Ansiklopedik Yabancı Kalıplar Sözlüğü - Kemal Bek
Kemal Bek çalışkan bir adam. Edebiyat dergilerinin birçoğunda eleştiriler yazmış. Meydan Larousse, Théma Larousse gibi referans kitap/ansiklopedilere katkıda bulunmuş. Metin incelemeleri, çözümlemeleri yapıyor. Halen de Yeditepe Üniversitesinde Metin Çözüm Teknikleri dersi veriyor. Bir sürü de İngilizce çevirileri var. Maşallah'ı fazlasıyla hak ediyor. Ansiklopedik Yabancı Kalıpsözler Sözlüğü de çalışkanlığının, merakının bir ürünü.
İnsanoğlunun Beş Bin Yıllık Şiir Serüveni - Sait Maden
Antoloji hazırlamak oldukça zor iştir. Antoloji hazırlamaya kalıkşmak bile başlı başına bir meydan okuma, iddia ediştir. Böyle bir iddianın arkasında Sait Maden'den daha dirayetli duracak pek az adam var ülkemizde. Şair, çevirmen, grafiker, Sarp Maden'in babası. Elini taşın altına koymuş ve bakir sayılabilecek bir alanı derlemeye kalkışmış.
14 Haziran 2014 Cumartesi
Devlet - Platon
Platon'u da Devlet'ini de cümle alem duymuştur, malumu ilan etmeye kalkışmayacağım. Henüz okumayanları yüreklendirmektir maksadım. İş Bankası'ndan çıktı, Mehmat Ali Cimcoz ve Sabahattin Eyüboğlu çevirdi.
12 Haziran 2014 Perşembe
Türkiye'de Deneysel Edebiyat Antolojisi - Murat Yalçın
Murat Yalçın'ın hazırladığı, YKY' den çıkmış ufacık bir kitap bu. Adı üstünde bir deneysel edebiyat antolojisi. Dünya edebiyatında örneği epey çok: Perec, Calvino, Queneau, Roubeau vs.. Oulipo denen akımı da bu türe dahil edebiliriz. Yapıtlarda çözülmesi zor bulmacalar, labirentler, oyunlar, iç-içe geçmiş hikayeler, karmakarışık düzenler bulunur. Queneau şöyle tanımlamış bu akımı: "İçinden kaçmaya niyetli oldukları labirenti kuran fareler." Bizim edebiyatçılarımız ise sadece 78 sayfa denemişler. Ben kitabı zevkle okuyamadım, hayli sıkıldım. Hatta birçoğu saçmalık gibi geldi ama iyi ki okudum dedim. Türkçe'de daha önce bir benzerini görmemiştim. Henüz apalayan bir edebiyatımız olduğunu söylüyorlar. Öyle olmalı ki 100 yıldır çıka çıka 78 sayfa çıkmış ama olsun, çıkmış. Dünya edebiyatında da aşağı yukarı süreç böyle işlemiş. Deneysel şiirler, hikayeler, romanlar sonrasında Cortazar Sek Sek'i, Calvino Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu'yu yazmıştır. Bu kitabı alın çünkü az bulunur, alın çünkü Türkçe'de bir benzerini okumamışsınızdır, alın çünkü bu yazarlar okunduklarını bilsinler ve Cortazar olabilsinler. Kitabı bulmaksa ne yazık ki epey zor. Kitap-lık Dergisi hediye etmişti bir ara, ben öyle edindim. Sahaflara bakmak lazım.
Acemi Eğitimi - Can Kozanoğlu
Bazıları otobiyografi sevmez. Bazı nedenleri vardır. Bunlardan biri de otobiyografilerde ki bazı klişelerdir ('Kahrolsun bağzı şeyler'). Ortalama yazarlar biyografilerini yazarlarken hep aynı sorunun cevabını izahla meşgul olurlar: "Yaptım ama bir sor, neden yaptım?" Yazarımız Can Kozanoğlu bu Banker Bilo'lardan çok daha renkli ve şaşırtıcı biri olduğu için bambaşka şeyler anlatmış. Her hikayede ters köşeye yatacağınıza kalıbımı basarım. Muzaffer İzgü'nün Zıkkımın Kökü kitabındaki samimiyete benzer (buna muadil samimiyet örnekleri için bkz. Neşeli Günler, Hababam Sınıfı, Big Fish, para isteyince "pantolonumu getir" diyen baba) bir tat var bu kitapta. Oldukça da eğlenceli.
Erol Üyepazarcı - Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes
Erol Üyepazarcı olağanüstü çalışkan ve tutkulu bir adam. Ülkemizde yapmaya çalıştığı şey zindanda gökbilim çalışmaktan farksız. Hor görülen polisiyeye itibarını iade etmek için bir nişan bu kitap. Şövalye ruhlu araştırmacımızın da katkıda bulunduğu bir internet sitesi var, muhakkak göz atın derim : http://www.cinairoman.com/
11 Haziran 2014 Çarşamba
Kabahatler Kanunu - Furkan Çalışkan
Şiirimizde Omo beyazlığı, ikinci yeni utangaçlığı Furkan Çalışkan'ın ismi güzel kendi güzel şiir kitabını mutlaka bulun. Öyle şiirler, böyle şiirler demeyeceğim, size cımbızla çekip çıkardığım satırlarla sesleneceğim:
Nisvan-ı Zarife - Muallim Şövalye Hasan Basri
Muallim Şövalye Hasan Basri'den bir bomba daha: Nisvan-ı Zarife yani Güzel Kadınlar. Esrarkeşler'in yazarından. Ağzının tadını bilen birine benziyor. Bu kitabın basım yılı 1911, Selanik Matbaası. Türkçe'ye tercüme edildi ama kitaplaştırılmadı. Ecdadımıza böyle müstehcen şeyleri konduramamışız belli ki. Ben Osmanlıca'sını hiçbir yerde bulamadım ama Türkçe'sini çok tuhaf bir yerde buldum (belki de tam yerinde): Playmen! Öyle Playboy taklidi deyip geçmeyin, dergide Engin Ardıç'a ait nefis yazılar da var. Sonradan Şengül Hamamı adı altında çıktı. Yazarlarından biri de Tuğrul Şavkay'dı. Her neyse Playmen'in Ocak 1992 sayısında Murat Bardakçı Nisvan-ı Zarife'yi tercüme etmiş. Siz nereden bulursunuz bilmem.
Esrarkeşler - Muallim Şövalye Hasan Basri
Muallim Şövalye Hasan Bahri yazarın adı. Şu ismi görüp de meraklanmayan adamdan zaten ümidi kesmek gerek. Baştan aşağı sır, baştan aşağı gizem. Güya saraya bir rapor hazırlamak için esrarkeşlerin arasına sızıyor -kendisi Osmanlı müfettişi-. Esrarkeşlerin psikolojisi, ritüelleri, afyonkeşlerle farkları üzerine gözlem yapıyor ama öyle şeyler yazmış ki kesin üflenti bu adam diye düşünüyor insan. Kitabın basım yılı 1915 fakat şimdilerde Kebikeç Yayınları basmış, 5-6TL gibi komik bir fiyata sahaflardan bulabilirsiniz.
Yıldız Adları Sözlüğü - Mustafa Pultar
Mustafa Pultar ülkemizin endemik bitkilerinden biri gibi. Hem bulunmaz Hint kumaşı, hem kimse adını bilmez. Özgeçmişi küçük bir roman tadında, baş döndürücü. Belli ki merakını dizginleyememiş, her yere sızmış. Dilimizin en güzel sözlüklerini hazırlayan Mustafa Hoca, adet olduğu üzere takdir görmemiş. Güzelim sözlükleri de ikinci baskısını yapmak şöyle dursun, ilk baskıyı bitirmiş. Allah'tan Türkiye İş Bankası Yayınları'nın iyi niyetli girişimleri var da ayna çekmecede durmuyor.
10 Haziran 2014 Salı
Kur'an-ı Kerim Meali - Mustafa Öztürk
Neden bu kadar çok meal var?
Birincisi, Türkçenin imkanlarının
yeterince kullanılamaması nedeniyle Allah’ın muradının yeterince yansıtılamaması
iddiası. İkincisi ise, “Kur’an lafzına müdahil olma endişesiyle lafza aşırı
bağlı kalınarak anlamlandırılması” (Zülfikar Durmuş’un cümlesidir). Her
iki durumda da Allah’ın muradı açıkça anlatılamamakta. Oysa Kuran kendisinin
yeterince açık bir dille yazıldığı iddiasındadır. Kuran’da ‘mübin’ (مبين) deniyor buna. B-y-n kökünün ismi-i faili;
beyan eden, izah eden anlamında.Yine de yukarıdaki iki sebepten, mükemmel bir
meal yazılamamış. Mustafa Öztürk de kendinden önce yazılan mealleri
yetersiz görmüş olacak ki kendi de bir tane yazmış.
Korkma Ben Varım - Murat Menteş
Murat Menteş’ten Dublörün
Dilemması’nda uzunca bahsettim. Fikirlerim değişmedi. Öyleyse hemen sadede
gelelim. Bu kitap ilk kitabın devamı sayılabilir. İhanet, aşk, ihtiras, tutku,
cinayet, arkadaşlık ne ararsanız var bu kitapta. Okuyucuya istediğini verme
konusunda bu adam bir harika. Kitabın bir soundtrack’i dahi var. İlk kitaptan
daha iyi olduğunu düşünüyorum. Üstelik Türk filmi havası ağır basıyor. Tarantino’nun
Christoph Waltz’i varsa, Melih Gülgen’in Cüneyt Arkın’ı
var. İlgiyi hak ediyor yine.
Dublörün Dilemması - Murat Menteş
Murat Menteş muhafazakar
cenahın en sıradışı ve popüler yazarlarından biri artık. Bu şöhreti istemiş
midir bilmem ama şikayetçi olduğunu da sanmam. Kaosa Mütevazi Bir Katkı
kitabıyla tanıdım onu. Sert ve fazla marjinaldi o zamanlar. Hatta o kitabını
eleştiren bir yazı yazdığımda bir hafiye gibi izimi sürmüş bana ulaşmış ve “O
kitabı yazdığım zamanki fikirlerimden artık çok uzağım. Dolayısıyla
yazdıklarınız şimdiki beni yansıtmıyor. O yazıyı kaldırmanızı rica ediyorum” minvalinde
kibar bir şeyler yazmıştı. Yazıyı hemen kaldırdım ve çok mutlu oldum. Haklı
çıktığım için değil birilerinin fikirleri değiştiği için mutlu oldum. Fikri
değişebilen bir insandan daha güzel şey olamaz. Uzlaşmaz, kavgacı, militan bir
adam havası çizse de bilgi, sevgi, merhamet karşısında yelkenleri suya
indirecek bir tip.
9 Haziran 2014 Pazartesi
Bir Fransız Romanı - Frédéric Beigbeder
Kitabın yazarı Frédéric Beigbeder, tanımaya değer biri. İlk olarak Aşkın Ömrü Üç Yıldır ile tanındı ülkemizde. Kitap alışveriş merkezlerinde dahi satılıyordu, hatırlıyorum. Hal böyle olunca da kötü bir şöhret sahibi oldu. Alışveriş merkezinde kitabı satılan bir yazar ne kadar iyi olabilirdi ki? Haksız bir soru değil ama inanın Frédéric Beigbeder bir istisna. Çok iyi bir istisna. Hemen hemen tüm kitapları harika ve bir nefeste okunacak kadar sürükleyici. Yeraltı edebiyatına dahil edilebilir yazdıkları. Herif de sansasyonel bir tip. Toplum içinde kokain kullandığı için tutuklanmış, Extacy Öyküleri isminde bir kitap yazmış vs... Kısacası ilgi çekmeyi seven ve bu ilgiyi hak eden biri.
Ormanda Bir Balkon - Julien Gracq
Beğenmediğim kitapları yazarken insafsızlık ediyorum hissine kapılıyorum. Sırf beğendiklerimi yazarsam da kendimi korkaklıkla suçluyorum. İnsafsız olmayı tercih ediyorum ve başlıyorum. Romanı Julien Gracq yazmış. İsmi takma bir isimdir. Yazarın magnum opus'u olarak kabul edilen Sirte Kıyısı da yine YKY'den çıkmıştı ve yine İsmail Yerguz çevirmişti. İsmail Yerguz'un çevirdiği hemen her kitabı bir çırpıda okudum. Kısacası beklentilerim yüksekti.
Türk Giyim, Kuşam ve Süslenme Sözlüğü - Reşad Ekrem Koçu
Reşad Ekrem Koçu’yu İstanbul
Ansiklopedisi başlığı altında ballandıra ballandıra anlattım. Olsun bir
daha anlatayım. Ekrem Koçu Türk tarih yazının en renkli, en cümbüşlü, en
çalışkan, en tuhaf adamlarından biridir. Ağzından bal damlar. Şakır şakır, öyle
güzel yazar ki okumaya doyamazsınız. Merakı da dillere destandır, öyle ki her
köşe bucağa sızmıştır (gücünün yettiği kadar). Bu kitap o tuhaf meraklardan
birinin eseridir: Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü. Türkçe’de eşi
benzeri olmayan bir çalışma. Dünyada buna benzer birkaç ansikloepdi yazılmış. ben
bir tanesine rastgeldim, Reşad Ekrem Koçu’nun yanında tatsız, tuzsuz,
kupkuru kalıyor. Dedim ya Reşad Ekrem Koçu’nun ağzından bal damlıyor.
Mısır, Yunan ve Roma/Antik Akdeniz Uygarlıkları - Charles Freeman
Charles Freeman’ın çok
meşhur bir tarihçi olduğu söylenemez fakat özetlemeye çalıştığı konu oldukça
popüler: Mısır, Yunan ve Roma Tarihi. Peki neden bu kitabı okuyalım? Dost
Kitabevi bastığına göre muhakkak okunmaya
değerdir diye düşündüm ve yanılmamışım. Öncelikle söylemem gerekir ki bu kitap
Antik Akdeniz uygarlıkları tarihinin ancak kabaca bir özeti olabilir. Bu
coğrafyaların ve kültürlerin tarihine merak uyandırmak için yazılmış gibidir
kitap adeta. Bu uyanan merakınızı nereye ve nasıl yönlendirmeniz gerektiği
konusunda da elinizi tutacaktır. Yoksa Roma Tarihi için Titus Livius da
önerebilirim. 142 cilt yazılmış orjinali, Arkeoloji ve Sanat Yayınları 7
ciltte toplamış (1000 küsür sayfa) ve 150TL gibi bir fiyata satıyor. Ya da
varsa içinizde babayiğit Theodor Mommsen’den okuyunuz Roma tarihini. Tartışmasız
konusunun en iyi kitaplarından biridir. Bir de Nobel ödülü vardır yazarın,
belki bu sizi ikna etmeye yeter. Ne yazık ki Türkçe’ye çevrilmemiş ama orjinal
dilinde (Almanca) ve İngilizce kolaylıkla bulabilirsiniz internette. İngilizce
çevirisi oldukça kolay anlaşılır. Egon Friedell’den de Antik Yakındoğu’nun
kültür tarihi okunabilir, Türkçesi var. Özellikle Mısır tarihi ile ilgili bir
sürü berbat kitap var. Dolayısıyla neyi okumamanız gerektiğini öğrenmek için
bile okumalısınız Charles Freeman’ı.
7 Haziran 2014 Cumartesi
Kavak Yelleri ve Kasırgalar - Çetin Altan
İlk baskısını 1992'de Afa Yayıncılıktan
yapan, şimdilerde YKY'nin yeniden bastığı bir Çetin Altan kitabı. Otobiyografi-yaşantı-anı
kategorisine koyabiliriz rafımızda. Böyle renkli adamların geçmişinde muhakkak Robert
Koleji, İstanbul Erkek yahut Mekteb-i Sultani olduğu düşüncemi
perçinledi fakat muhafazakar bir ailede büyüdüğünü hiç düşünmemiştim. Ne
diyorduk? Efendim otobiyografi yazmak pek roman yazmaya, şiir yazmaya benzemez;
bunun başarısız çok örneğini gördük. Otobiyografi olarak yaftalayabileceğim İstanbul
(Orhan Pamuk) tatsız tuzsuz bir anlatımla heder olmuş hayat hikayesiydi
bana kalırsa. Vakit Öldürmek (Paul Feyerbend) de aynı şekilde tatsız,
tuzsuzdu. Çetin Altan kendi hikayesini anlatmakta da çok maharetli. Kitabın
tek eksiği Çetin Altan'ın milletvekilliği yaptığı ve sonrası dönemleri
anlatmaması, kısa kesmesi. Ne kadar etkili olur bilmem ama ben kitaba kefilim, alın
okuyun. Adettendir, iz bırakan bir iki cümleyi buraya da yazayım:
"Zaten onlar için yaşam, göğüslenmesi
gereken bir can sıkıntısından ibaretti ve benim de daha konuşmaya başlarken
canımın sıkıldığını söylememin yadırganacak bir şeyi yoktu."
"Köylü kökenli, kadınsız
müslüman toplumları iki şeyi bir türlü öğrenememişlerdir: Birincisi, yaratıp
üreterek kazanmasını; ikincisi yaşayıp tüketerek harcamasını..."
İstanbul Ansiklopedisi - Reşad Ekrem Koçu
Şu topraklarda yaşamış çeşit
çeşit inanılmaz, acaib, heveskar insanlardan belki de en uçuğudur Ekrem Koçu.
Hakkında sayfa sayfa methiyeler düzülmeliydi, tomar tomar kağıtlara onla ilgili
şeyler yazılmalı, filmler çekilmeliydi. Olmadı. 1905’te İstanbul’da doğmuş. İstanbul
Üniversitesi tarih bölümünü bitirmiş. Fakültede öğretim üyesi olarak kalmış
fakat 1933 yılındaki üniversite reformu (?) ile fakülteden uzaklaştırılmıştır. Yazarın
magnum opus’udur bu ansiklopedi.
Türkiye'nin Mantarları 1 - Jilber Barutciyan
İsminden de anlaşıldığı gibi kitabın konusu mantarlar. 30 küsür mantar ailesi ve 200 küsür mantarı tanıtıyor Barutciyan. Yeteri kadar fotoğraf ve çizim de cabası. Kitabın yazarı olan Jilber Barutciyan aynı zamanda -pek nadir de olsa- kurslar veriyor. Bir tanesi katılacak kadar şanslı biriyim, herkese tavsiye ederim. Hafiyeliğe, izciliğe, boğazınıza ve sohbete düşkünseniz pişman olmazsanız.
Laura'nın Aslı - Vladimir Nabokov
Vladimir Nabokov’un İsviçre’de bir banka kasasında
saklanan son eseri Laura’nın Aslı’nın büyük tartışmalar yarattı. Nabokov’un
ölümünü ardından imha etmesi için karısına verdiği ve gerçekte bir roman için
kartlara yazılmış notlardan oluşan Laura’nın Aslı’nı yok etmeye eşi Vera’nın
gönlü el vermemiş. Çünkü Nabokov daha
önceleri başka başka yazılarının da imha edilmesini istemiş. Hatta Vera yıllar
önce çöp yakıcısına atarken kocasının elinden Lolita’yı çekip almış. Tüm
bunları Vladimir Nabokov’un oğlu Dmitri anlatıyor önsözde. Derdi
bu notları babasının vasiyetine rağmen neden imha etmeyip yayımlanmasına karar
verdiği konusunda okurları ikna etmek tabii ki.
Yanlış Cumhuriyet - Sevan Nişanyan
Kıymeti bilinmemiş, sıradışı, ilgi çekici üsluplu bir Nişanyan kitabı. Atatürk'ün ezberletilen kişiliği, icraatleri ve devrimlerinin perde arkaları kitabın üzerinde durduğu ana konu. Birinci meclisteki Atatürk muhaliflerinin itibarlarını iade etmekle başlıyor kitaba Nişanyan. Atatürk muhaliflerine yapıştırılmış olan gerici, vatan haini yaftalarını sökmek için iyi bir kaynak ve akıl yürütme. Harf devrimi ve şapka devriminin yersizliğini cesurca yazmış. Bu konudaki en aklı başında yazılardan biri. Atatürk'ün kendini bizzat kendi eliyle tanrılaştırmaya çalışması, caddelere ismini vermesi, her yere heykellerini diktirmesi vs... yine bu kitapta. Atatürk'ü diktatör ilan ederken bunu haklı gerekçelere dayandıran, usturuplu yazılar da bu kitapta. Nişanyan'ın iddialarına hak verirsiniz, vermezsininz o okuyucuya kalmış elbet ama hakkını teslim etmek gerekir ki iddialarının arkasında pek sağlam temeller var. Sadece cesareti için bile takdiri hak ediyor yazar fakat tarihi çarptırarak kendi doğrularını dayatmak, doğruyu bildiği halde yeri geldiğinde saklamak, iftira, art niyet ve ucuz fanatiklik de bu kitapta. Buyrun:
Felsefe Konuşmaları - Denis Diderot
Kitap din, ahlak, tanrı, öteki dünya gibi bin yıllardır üzerinde düşünülen konular üzerine dialoglardan oluşuyor. İlginç olanı Diderot'un vaktinden önce ötme cesaretini göstermesidir. Darwin'den yüzyıl önce evrim fikrini ortaya atar (Anaximander, Aristotales, Empedokles de benzer şeyler düşünmüş fakat Diderot kadar barizine rastlamadım). Yine vaktinden önce din ve tanrı inancına karşı durabilmiştir (Epikuros, Anaksagoras da Tanrı fikrine karşı durmuştur fakat Diderot ve Baron d'Holbach'a kadar bu fikri açık açık savunabilecek babayiğit çıkmamış. Eski bir rahip olan Jean Meslier'i de anmadan olmaz. İlgniçtir Meslier'in kitabı Mustafa Kemal'in emriyle Türkçe'ye çevrilmiştir. Bugünlerde Kaynak Yayınları, Tanrısızlığın İlmihali adı altında sahiplenmiş kitabı).
5 Haziran 2014 Perşembe
Kitlelerin Ayaklanması - José Ortega y Gasset
İspanyol filozof José Ortega y Gasset’in, 20. yüzyıl Avrupa’sının
(günümüz Türkiye’sine denk saymakta beis görmüyorum) ‘sorun’larından biri olan
kitlelerin işgali hakkındaki iddialı fikirlerinin yekûnudur.
Ortega kitle ile neyi
ve kimleri hedef gösteriyor?“Kitle özel nitelik kazanmamış kişilerin
toplamıdır.”“... vasat adamdır ..”“Karşımızdaki tek kişi de olsa onun kitle
olup olmadığını biebiliriz. Kendi kendisini değerlendirmeyen, kendisini herkes
gibi hisseden, yine de bundan gocunmayan...” Francis Bacon’dan
yadigar ‘idola fori’ (Neyyire Gül Işık ‘topluluk putları’ diye
çevirmiş) ve snob (sine nobility = soydan yoksun) yaftaları da
kitle insanına uygun görülmüş yazar tarafından. “Zeki kişi kendini
aptallığın iki parmak ötesinde yakalar ve aptallıktan kaçınabilmek için
çabalar. Oysa aptal kendinden hiç kuşkulanmaz.. Aptal kötüden daha büyük bir
beladır... Ama kitle insanı aptaldır demek değil bu, tersine bugün kitle insanı
kurnazdır fakat o yeteneği bir işe yaramıyor. Sıradan kişi kendini sıradan
değil, üstün nitelikli sayıyor demiyorum, sıradan olan kişi sıradan olma
hakkıını ya da sıradanlığı bir hak olarak ilan etmekte ve dayatmakta diyorum.”
Yükümlülükler Üzerine - Cicero
Kitabın çevirmeni Cengiz Çevik’in
‘eski Roma’nın tek pop-starı’ yakıştırmasında bulunduğu Cicero’nun, oğlu
Marcus Cicero için yazdığı mektuplardan oluşur kitap. Kitabın cevabını
vermeye çalıştığı soru çok kabaca şudur: Ahlaklı olan nedir? “Bu soruya
cevap vermek Cicero’ya mı kalmış?”
diye düşünüyorsanız hayatı hakkında biraz okuyun derim.
Tarih - Herodotos
İlk modern tarihçi kabul edilen ve Cicero tarafından ‘tarihin babası’ lafıyla taçlandırılan Herodotos, kitabını yazmaya M.Ö.440’larda başlar. Kitap bir tarih kitabından çok seyahat notlarının derlenmesine benzer. Herodotos’un kitabı birçoklarına göre hatalarla doludur –ki bu doğru- ve bu yüzden ‘tarihin babası’ yaftasını haketmemektedir. Plutarkhos (46-120)’a mal edilen ‘Herodotos’un Kötülüğü Üzerine’ adlı metinde, Herodotos kendisinden önceki logografların (erken döenm Yunan tarihçilerine verilen ad) yazdıklarını alıp kullandığı halde onlardan hiç bahsetmemiş olmasıyla suçlanır. Archibald Henry Sayce de Herodotos’a ‘tarihin babası’ yaftasını yakıştıramaz. Ona göre kitapta kabul edilebilirden fazla hata vardır. Üstüne üstlük Herodotos hiç görmediği yerleri görmüş gibi anlatır. İkinci kitap 143. bölümde Herodotos kendinden önce buraları ziyaret etmiş olan tarihçi Hekataios’tan bahseder. Hekataios’un Thebai’de gördüğü heykelleri kendisinin de gördüğünü yazar fakat sayıyı tutturumaz. Sayce Herodotos’un Hekataios’tan aşağı kalmamak için, hiç görmediği Thebai’yi gördüm diye yazdığını iddia eder. Sayce’ye göre Herodotos Thebai’yi değil Memphis’i görmüştür. Sayce’ye karşı çıkanlar da olmuştur tabii. Bana kalırsa Cicero’nun Herodotos’a layık bulduğu ‘tarihin babası’ yaftası oldukça yerindedir çünkü Herodotos’tan önce gerçek, geçmişin tarafsız ve nesnel bir anlatımı bağlamında, siyasi istikrarın menfaatleri için vazgeçilebilir bir olguydu (hala öyledir ya). Herodotos ise hiçbir siyasi güce boyun eğmeden, tarafsızca (daha önce bu iddiada bulunucak kadar cüretkarı yoktur) yazmıştır. Yunan mitoslarını gerçeği bulmada yetersiz bir dayanak olarak görmesi, kimi zaman o mitler için ‘inanılmaz hikayeler’ demesi bile gerçeği aradığının göstergesi olmalıdır. Temel aldığı çerçeve ne olursa olsun, Herodotos iki tarafa da bakmak, sorular sormak ve gerçeği bulmak için gereken çabayı göstermiştir. Bu haliyle övgüye mazhardır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)